Her Eylül ayı okullar açıldığında içimde tuhaf bir sızı oluyor. O eski günlere özlem. Tekrar yaşanmayacak olan günlere, anlara duyulan derin özlem ve hüzün.

Portekizce ’de ‘Saudades’ diye bir kelimeyle tanımlanıyor bu his. Artık o eski günler gelmeyecek ve o günlerin o hissini derin bir hüzünle hep özleyeceğiz. 
Okullar açılmış, hafif serinlemiş geceler. Bir an önce gün bitsin, eve gideyim, annem kapıyı açsın, ağabeyim evde, babam her zamanki koltuğunda oturuyor ve beraber yenen yemek. Ardından televizyon izlerken, defterlerin kaplanması. Bizim zamanımızda okulların açıldığı ilk haftalar alınan kitapların, defterlerin kaplanmasıyla geçerdi. Sıcacık bir his. 

Hala yılın bu dönemlerinde farkında olmadan defterlere kalemlere koşarım alışverişte. Uzaktan izlerim heyecandan yerinde duramayan o çocukları, ailelerini. 
Şimdi kimse defter almıyor bana. Renkli renkli kalemlerde lazım değil. Sadece o günlere bakıp zamanın nasıl hızlı geçtiğine efkarlanıyoruz. En büyük kaygımızın bile tatlı bir gülümsemeyle hatırlandığı o eşsiz günler. 

Annem öğretmendi benim. Ömrünün her döneminde binlerce çocuğa ışık oldu. En çok sevdiğim kısımda akşamları eve gelince kapıyı onun açması. En çok onu öğrencilerinden kıskandım. Hep onlarla beraberdi, hep onlara sonsuz ilgisini veriyordu. Öyle çok özlerdim ki onu gün içinde hafta sonu hiç bitmesin isterdim. O özlem hala aynı, o günlerden yadigâr.

Çalışan bir anneydi ve aslında hayat ona daha da zordu. Çocuk aklımla çalışmasa keşke derdim hep. Sonra sonra anlamaya başladım hissettiklerini. Yaşın ilerledikçe artan sorumlulukların olduğunu.

Ve zaman hızlıca akıp giderken yerini başka korkulara, kaygılara bırakıyor. 
Ve insan yaş aldıkça daha da artıyor bu his. Birçok şeye artan çaresizce özlem hissi. Üzerine birde içinde bulunduğumuz çağ. Kötülük her köşe başını tuttuğu bu leş gibi çağ!

Mutsuz, umutsuz ve yorgunuz. 
Korkuyoruz her şeyden.
Sokağa çıkmaktan, nefes almaktan, dost edinmekten. 
Gülmek bile ürkütüyor bizi. Çok gülersek ağlarız diye. Her anımız hayatlarımızı kollayarak geçiyor. 
Öyle miydi eskiden? 
Tek derdimiz biraz daha fazla koşmak, biraz daha fazla oynamak ya da o çok istediğimiz kitabı, kalemi, oyuncağı almaktı. Anne babamıza koşa koşa eve gitmekti.
Biz büyüdük ve korku dolu bir yer oldu dünya…
Ne diyor Sezen Aksu:
‘’Ah o yazlık sinemalar
Kapı önü akşamları
Saksıda son sardunyalar
Avluda el yazmaları

Ah ne kahraman, ne cesur
Ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle
Nasıl kucaklardık…’’