Atatürk’ü yakından tanıma şerefine erişenlere ne mutlu!..
O’nu yakından tanıma mutluluğuna ermiş olan şanslı kişiler, Atatürk’ün portresini çizmiş ve özelliklerini dile getirmişlerdir.
Atatürk’le ilgili anekdot ve anıların çoğu, belgelere dayanılarak gelecek nesillere aktarılmaya
çalışılmaktadır.
Onunla ilgili anekdotları ve anıları okudukça, dinledikçe O’nun nasıl bir deha olduğunu görecek ve anlayacaksınız.
Kemal Arıburun, Atatürk’ten Anılar kitabında O’nun için şöyle diyor:
“Dimdik, erkek yapılı bir gövde, şaşmaz bir ağırbaşlılık, geniş alnında birkaç keskin çizgi, çoğu kez ciddi ve sert; İnsanı teslim alıcı bir çift çelik mavisi gözün; sarı, mavi, yeşil ışıklarla aydınlattığı yüz… Bir heykel güzelliği taşıyan ince yapılı eller, fikirler kaynağı efsanevi bir bakış ki, yanardağların tepesi gibi taşıdığı ateşe ilgisiz…”
Bir gün Atatürk’e mutlu olup olmadığını sormuşlardı.
“Evet, mutluyum çünkü başardım” karşılığını vermişti.
O, köylünün iki öküzünden birinin haciz yoluyla elinden alındığını duyunca çılgına dönmüş ve hükümeti derhal toplantıya çağırmış.
Başbakanı, bakanları bir güzel haşlamıştı.
Ve demişti ki: “Efendiler efendiler, biz köylünün iki öküzünden birini haczetmek için mi bu cumhuriyeti kurduk?”
Atatürk’le ilgili anıları okurken, belgeselleri izlerken mest olmamak mümkün mü?
O’nun kendi sesiyle seslenişlerini duyduğumda tüylerim diken diken, içim bir hoş olur, çok duygulanırım.
Konuştuğu zaman güzel, söylediği zaman çok güzel, anlattığı zaman olağanüstü güzeldir.
Duyguları, konuşurken değil, susarken kendini gösterir.
Duru bir bellek, keskin bir dikkat alışkanlığına sahip olduğu O’nu tanıyanlar tarafından hep söylenir.
Mustafa Kemal hayalci değildi.
Ne istediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemezdi.
O’ nu dünya lideri yapan özelliklerinden bir tanesi de, O’nda kimselere yüksekten bakma huyu olmamasıdır.
Mustafa Kemal, gösterişi sevmez, övünmesini bilmezdi.
Türk ulusundan olmak ve ona hizmet etmekle kıvanç duyar, en büyük saygıyı ulusuna ve Meclis’ine gösterirdi.
Ulus çıkarlarını; sınıf, din ve kişi kaprislerine yedirmemek için otoriterdi.
Kalpleri kırarak değil, kazanarak egemenlik sağlardı.
Alev gibi parlayan yurt sevgisiyle, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” dediği anda sesi gök gürültüsünü andırırdı.
O’nu tanıyabilmek ve anlatabilmek için bu satırlar yetmez.