Bornu, Orta Afrika’da, Kadiri, Ticani, Senusi ve Şazeli tarikatlarının hâkim olduğu bir İslam ülkesiydi. Avrupalı emperyalistler Almanya, Fransa ve İngiltere tarafından yirminci yüzyılın başlarında yıkıldı. Bornu Sultanlığı'nın topakları bugün Nijer, Nijerya ve Çad arasında paylaşılmıştır. Bornu bugün Nijerya’nın kuzeydoğusunda bir eyalet olarak kalmıştır. Osmanlı-Bornu Sultanlığı diplomatik ilişkileri on altıncı yüzyıl sonlarına kadar geri gider. Merhum Cengiz Orhonlu’nun Osmanlı arşivindeki belgelere göre yaptığı araştırmalar sayesinde, bu ilişkiler gün yüzüne çıkmıştır.
BORNU HÂKİMİ
Osmanlılar, Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarını ele geçirince, Bornu ile de ticari ve askeri ilişkiler kurulmaya başlandı. 22 Haziran 1577 tarihli bir belgeye göre Bornu hâkimi Melik İdris Elevma’nın İstanbul’a bir elçisinin geldiği öğrenilmektedir. Buralar esir, fildişi, devekuşu türü ve altın bölgesiydi. Osmanlılar, bu ülkeye Karalar Taifesi adını verdiler. Bornu sözcüğü, on altıncı yüzyılı sonlarında Osmanlı resmi yazışmalarında kullanıldı. Osmanlılar, Bornu hâkimini tanıdılar. 1577’de el-Hacc Yusuf başkanlığındaki beş kişilik Bornu elçilik heyeti, Orta Afrika’daki hac ve ticaret yollarının güvenliğini konuşmak üzere İstanbul’a geldi. Ayrıca Osmanlı devletinden Goran bölgesi ile ateşli silahları da talep etti. Yazışmalar Arapça yapıldı. Trablusgarp (Libya’nın) ve Fizan valileri Bornu ile İstanbul arasındaki bağlantıyı sağladılar. Osmanlı devleti, Fizan beyi vasıtasıyla Bornu Sultanlığı üzerinde de hamilik iddiasında bulundu. Her iki taraf da Trablusgarp ile Bornu arasında ticaret ve güvenliğin artırılmasına önem vermek istediler. Name ve hediyeler İstanbul’dan gemilerle Trablusgarp’a ulaştırılıyor, oradan da karayolu ile Bornu’ya gönderiliyordu. Bornu hâkimi Melik İdris için Osmanlı idaresinin mevlevi, gazi, maliki ve mücahit gibi sıfatları kullandığı görülmektedir. İlk ilişkiler iki İslam devleti arasında dostluk ve komşuluk (Fizan’a komşu) üzerine, musafat üzerine temellendirilmiştir. Özellikle Fizan beyine Bornu hâkimi ile iyi geçinmesi ve müdara etmesi İstanbul’dan tembih edilmiştir. İlk ilişkileri başlatan Bornu hâkimi May İdris Atuma, Kano’ya kadar sefer düzenlemiş, Air ve Tebu aşiretlerine boyun eğdirmiştir. Hacca gitmiştir.
SEKİZ SANDIK DOLUSU
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar Bornu ile ilişkilerin çok sıkı olduğu söylenemez. Batılı emperyalist devletler, Orta Afrika ile ilgilenmeye başlayınca, Osmanlı devleti de Bornu ile hilafet çerçevesinde, hamilik kapsamında daha yoğun ilgilenmeye başlamıştır. 27 Aralık 1861 tarihli bir yazıya göre ‘Fizan kaymakamlığı civarında bulunan Bornu hâkimini taltif için sırmalı gaşiyeler (at örtüsü) ve başka elbiselerin hediye olarak gönderildiğinden ve ayrıca Muhammed Bu Gışa’nın özel bir görevle Bornu’ya gönderildiğinden’ söz edilir. 21 Ocak 1869’da Prusya kralının Bornu hâkimine bir doktor vasıtasıyla sekiz sandık dolusu hediye gönderdiği haberi İstanbul’u endişelendirmiştir. 5 Mayıs 1870’te Osmanlı devleti adına Trablusgarplı Muhammed Bu Gışa Efendi hediyelerle Bornu’ya ulaşmıştır. Bu ziyaretin amacı Bornu-Trablusgarp ticaret yolunun canlandırılması ve bölgede emniyetin sağlanmasıydı. Bornu (metinde Bornuh olarak yazılı) eyaleti Mulay Ömer b. Muhammed el-Emin el-Kaimi, hediyeleri kabul etmiş, sevinmiş, Osmanlı idaresi ile muhabbetinin olduğunu belirtmiş ve talebe destek vereceğini iletmiştir. Bu ziyaretin amacı Sudan ile ilişkileri artırmaktı. Özel görevle giden Muhammed Ebu Gışa, 31 Ağustos 1870 tarihli Trablusgarp valisine gönderdiği bir yazıda, “8. Rebiyülahir Çarşamba günü maiyetiyle Bornu’ya ulaştığını, aynı gün yağmurdan derelerin taştığını, develerinin çoğunun telef olduğunu, Bornu hâkimi Şeyh Ömer’in mahdumu Ebubekir efendinin üç binden fazla atlı asker ile kendisini karşılamaya geldiğini, Şeyh Ömer’in hediyeleri saygıyla ve güzellikle kabul ettiğini” yazar. Muhammed hemen geri dönmek istemiştir. Ancak kendisine izin verilmemiştir. Zira kendine hediye olarak vermek için şeyhin, memurlarına vahşi hayvan ve kuş yakalamalarını emrettiğini, kendi adamlarından birini özel mesajla İstanbul’a göndereceğini kendisine ifade ettiğini söyler. (BOA, Dahiliye 43489). Osmanlı idaresi 11 Mayıs 1878’de bir Fransız gazetesinden Bornu’yu Zübeyr Paşa'nın azatlısı Rabih’in istila ettiğini öğrenmiştir. Rabih, Kiyari Muhammed el-Amin’i öldürtmüştür. Bornu hükumetinin merkezi olan Kuka’yı (Kukava) ele geçiren Rabih’in bir eşkıya olduğunu, Trablusgarp valisi İstanbul’a bildirmiştir. Yine Trablusgarp valisi Namık, 18 Şubat 1898 tarihli yazısında Rabih’in vefat ettiğini, oğlu ve maiyeti arasında savaş çıktığını İstanbul’a bildirmiştir. 9 Mayıs 1900 tarihli bir yazıda belirtildiği üzere, 400 kadar Fransız askeri Rabih’e saldırmış ve Zinder mevkisini ondan almışlardır.
300 YILDAN FAZLA SÜRDÜ
Maalesef Osmanlılar Bornu’da Batılı emperyalistlerin yayılmacılığını kıramadı. C. E. J. Whitting’e göre, Rabih 1893’te Bornu’ya girmiş, General Şehu Haşim’i yenmiş, Kukava’yı almış ve yağmalamıştı. Buradan Dikva’ya gitmiş, küçük bir kale yaptırmıştır. Kiyari ise Geydam’dan Rabih’e karşı ilerlemiş ancak yapılan savaşta Rabih’e esir düşmüştür. Sonra’da öldürülmüştür. Rabih, Dikva’da askeri bir rejim kurmuş, onun devrinde ülke tahrip edilmiştir. Fransız komutan Lamy onu yenerek öldürmüştür. Rabih’in oğlu Fadlullah batıya kaçmış, kaptan Dangeville Nijerya’da Gujba’da onu öldürmüştür. Fransızlar son Şehu’nun oğlu Sanda Kura’ya şans vermişler ama Fransızların isteklerini yerine getirmeyince görevden alınmıştır. İngilizler Kanemi sülalesini iktidara getirmişler (Şehu Bukar Garbay). Bu zat 1907’de Yerva’ya gitmiştir. I. Dünya Harbi'nden sonra Birleşmiş Milletler, Bornu’yu Fransa ve İngiltere’ye vermiştir. Dikva ise Alman Kamerunu’nun bir parçası olmuştur. Osmanlıların, Trablusgarp’ı kaybedince Bornu ile doğrudan bağlantıları kalmamış, I. Dünya Harbi'nde de kendi dertlerine düşmüşlerdir. Böylelikle, kökleri 1577 yılına kadar geriye giden, 300 yıldan fazla süren, doğrudan veya dolaylı, Osmanlı-Bornu ilişkileri bitmiştir.