Sakız adası, Anadolu anakarasına yakın yerde bulunması sebebiyle, özellikle Batı Anadolu açısından önem taşır.
Ayrıca İstanbul-Mısır ve İstanbul-İtalya deniz güzergâhı üzerinde yer aldığından dolayı, denizcilik açısından stratejik bir mevkide yer alır.
Sakız, 14’üncü yüzyıldan itibaren Türklerin özellikle Aydın ve Menteşe Türklerinin saldırılarına maruz kaldı. Ada, 1346 yılında Cenevizli Maona şirketinin eline geçti. Bu şirket, Türklerle işbirliği yaparak adayı ve kenti uzun yıllar elinde tuttu.
Deniz yoluyla Mekke ve Medine’ye giden Müslüman hacılar için bir tehdit oluştuğu gerekçesiyle Sakız, 1566 yılında Osmanlı kaptan paşası Piyale Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı idari teşkilatında müstakil bir sancak (liva) yapıldı. 1566’da ada Kırşehir sancakbeyi Gazanfer Bey’in idaresine verildi. Eski Sakız beylerinden (İtalyan) 15 yaşında olanlar, İstanbul’a Harem’e gönderildi. Daha yaşlı beyler ise Kırım’daki Kefe’ye sürgün edildiler. Bu beylerin bir kısmı birkaç yıl içinde geri Sakız’a döndüler, bir kısmı da İstanbul’da Galata’da yerleştiler. Osmanlı donanmasının Sakız kuşatması esnasında yardım istemek amacıyla Malta’ya giden İtalyanların bir kısmı yakalandı ve kürek cezasına çarptırıldı. Fetihten sonra Sakız için Türkçe bir fetihname yayınlandı. Adaya kadı atandı. Anadolu’dan Müslüman aileler iskân için oraya gönderildi.
CENEVİZLİLERLE ANLAŞMA
Sakz, savaşsız, anlaşma yoluyla ele geçirildi. Cenevizlilerle bir anlaşma yapıldı. Osmanlı sultanı II. Selim ile Cenevizliler arasında yapılan bu anlaşmaya (ahidname) göre, ada halkı belli imtiyazlar kazandı. Buna göre Sakız halkı kendileri Osmanlı idaresinden talep etmedikleri sürece, adaya yasakçı (askeri muhafız) gönderilmeyecekti. Sancakbeyi ve kadı dışındaki Osmanlı idarecileri adanın iç işlerine karışmayacaklardı. Şehirli ve köylü çocuklarından Osmanlı sarayları için devşirme yapılmayacaktı. Haraca bağlı olmayan şeylerden haraç alınmayacaktı. Kısacası adalılardan haraç ve mukataadan başka vergi talep edilmeyecekti. Adalıların kiliselerine zamanında gitmeleri engellenmeyecek; ölülerini kiliselerine defnedebilecek ve harap halde olan kiliselerini tamir edebileceklerdi. Ada, avarız (lüzumu halinde Osmanlı idaresinin haltan talep ettiği ekstra vergi), kürekçi ( Kürekli Osmanlı gemileri için personel), ispençe, salgun (bir çeşit vergi), celep (İstanbul’un et ihtiyacı için hayvan sağlama işi), madenci gibi örfi vergilerden muaf tutuldu. Sakız’daki bağ ve bahçelerden öşür vergisi alınmayacaktı. Hiç kimse ev veya bahçelerinden zorla çıkarılmayacak, eğer çıkacaklarsa buna kendileri karar vereceklerdi. Ölüm öncesinde yapılan vasiyetlere Osmanlı idaresi riayet edecek, Osmanlı memurları (kassam ve beytülmacı) vasiyetlerin yerine getirilmesine engel olmayacaklardı. Fetihten önce (1566) sonuçlanmış davalar yeniden açılmayacaktı. Sakız kent merkezinde tüketilen şarap ile ipek kumaşlar, gümrük vergisinden muaf olacaktı. Tutarı 500 akçeden fazla olan davalar mahkeme siciline işlenecek, bu tür davalarda mutlaka şahitler dinlenecekti. Sakız’a gelen ticari malların gümrük vergileri ya Çeşme’de ya da Sakız’da tahsil edilecekti. Karadeniz’den Sakız adasına gemiyle gelen mallardan eğer İstanbul’da gümrük vergisi alındıysa, Sakız’da ikinci kez gümrük vergisi alınmayacaktı. Sakız’da limana uğrayan gemi personelinden zorla peşkeş (hediye) alınmayacaktı.
ŞARTLAR HATIRLATILIYORDU
Yerel halk, İslam dinine zorla sokulamayacaktı. Müslüman bir erkekle evlenen Hristiyan adalı bir kadın, mahkemedeki nikâh esnasında kendi rızasıyla evlendiğini açıkça belirtecekti. Adada çıkacak olan eşkıya ve müfsit insanlarla (dine ve devlet aleyhine konuşanlar) mücadele edilecekti. Adada mum imalatçıları ile kumaş boyacıları, geceleri, işleri gereği, ateş yakabileceklerdi. Bu tür esnafa, kolluk kuvvetleri karışamayacaktı. Kadı ve maiyeti, keşif bahanesiyle, köylere gidip, köylülerin yem ve yemeklerini alamayacaklardı. Yine, köylerden erkek çocuk toplanamayacaktı. Kabaca belirttiğim bu hususlar, ahitnamede açıkça yazılmıştır. II. Selim’den sonraki Osmanlı sultanları, bu ahitnameyi yenilemişlerdir. III. Ahmed döneminde (18’inci yüzyıl başları) bu şartlar Sakız için hala geçerliydi.
Osmanlı idarecilerinin ahitnamede belirtilen şartlar dışında kanunsuz bir uygulama yaptıkları zaman, Sakızlı erkek zimmiler (çoğunluğu Ortodoks), İstanbul’a Sultan’a gidiyorlar ve ahitname şartlarını hatırlatıyorlardı. Örneğin, cizye vergisinin evrak ile toplanması gerektiği, 1696 yılında Saraya hatırlatılmıştı (Osmanlı arşivi, İstanbul, Name-i Hümayun Defteri, 5. Cilt, s. 197-202).
MALLARINA EL KONDU
Sakız, 1566- 1694 yılları arasında kesintisiz Osmanlı idaresinde kaldı. 1694 yılında Venedik, Sakız adasını işgal etti. 1695 yılında Batı Anadolu, Trablusgarb, Tunus, Cezayir-i Garb beylerinin desteğiyle, Sadrazam Ali Paşa tarafından kurtarıldı. Tüm Batı Anadolu’dan Osmanlı askerleri için et, hububat ve mühimmat desteği sağlandı. Venedik işgali sırasına adadaki Katolikler Venediklilere yardım etti. Venedik işgali kaldırıldıktan sonra Osmanlı idaresi Katolikleri imtiyazları lağvetti. Katoliklerin adadaki malları ve kiliseleri, Ortodoks Rumlara verildi. Varoştaki kiliselerden biri, yardım ettiği gerekçesiyle, Mısrizade İbrahim Paşa Camii adıyla camiye çevrildi. Adaya bir müftü atandı.
Osmanlı idaresi, Sakız’ı bir sürgün yeri olarak kullandı. Özellikle Kırım hanları ve hanzadeleri, burada zorunlu iskâna tabi tutuldu. Canbek Giray (1075 yılında sürgünde), Kaplan Giray (1125), Arslan Giray (1175), Devlet Giray (1141), Devlet Giray oğlu Mehmet Giray (1136), Kırım Giray (1178), Azamat Giray Sultan (1197), Safa Giray (1194), cezirebend (adada zorunlu oturma cezası) olarak Sakız’da oturdular. Bu nedenle, Kırım han ailesinin kimi üyeleri açısından Sakız, Rodos, Karaferye, Yanbolu ve Hayrabolu gibi özel bir öneme sahiptir. Suç işleyen Müslüman âlim ve askerler ile Hristiyanlar için de Sakız, bir menfa yeri oldu. Venedik, 1791 yılında adayı yeniden istila etti. 1850 yılında Sultan Abdülmecit, ziyaretleri esnasında Sakız’a da uğradı. Bu ziyaretin anısına Mecidiye Camii yapıldı. 1912’de Yunanistan, Sakız’ı işgal etti. 1913’te de Sakız Müslümanlarının, istedikleri yerlere gitmelerine izin verdi. 1923 Lozan anlaşmasıyla, askerden arındırılmak şartıyla, ada Yunanistan’a bırakıldı.
İlk Rumlar Sakız kökenli
Osmanlı idaresi altında Katolik, Ortodoks (Rum), Yahudi, Müslüman, Kıpti ve Avrupalılar dan oluşan nüfus yapısıyla Sakız, İzmir ve Kuşadası tarihi açısından da özel bir yere sahiptir. İzmir’in ilk Rumları, Sakız kökenlidir. Çoğu İzmir ile Sakız arasında ticaret yapmıştır. İzmir limanına gelen ticari malların gümrük vergileri kimi zaman Sakız’da tahsil edilirdi. Sakız ile İzmir arasında gemi seferleri sürekli idi. Deniz ticareti açısından önemli olduğundan, hemen hemen tüm Avrupa devletlerinin konsoloslarını Sakız’da bulmak mümkündü. Fransa, İsveç, Rusya, Raguza, Yunan, Sicilyateyn, Hollanda, Avusturya (Nemçe) gibi devletlerin konsolosları her daim Sakız’da mevcut oldular. Ada vebaya her zaman açık kaldı. Mısır ve İtalya’dan gemiler yoluyla Sakız’a bulaştırılan veba genellikle İzmir’e ulaşırdı (Osmanlı dönemi Sakız tarihi için Hollandalı Osmanlı tarihçisi Alexander H. De Groot’un yazılarına bakılmalıdır).