Sürekli değişen, ithalata dayalı politikalar, yüksek girdi maliyetleri hem bitkisel hem de hayvansal üretimi zorlamakta. 2018 yılı itibariyle tarımsal üretim yaptığımız alan 3 milyon 379 bin hektar azalarak 23 milyon 200 bin hektara geriledi.
Türkiye 78.5 milyon hektar yüzölçümü, 23 milyon 200 bin hektar tarım alanı, 11 milyon hektar mera varlığı, buğday, zeytin, üzüm ve baklagiller gibi birçok tarım ürününün anavatanı olan 13 binden fazla bitki çeşidine sahip zengin çeşitliliği, polikültür tarım yapısı, farklı ekolojileriyle önemli bir tarım ülkesi. Ancak bu potansiyelini yeterince iyi kullandığını söylememiz mümkün değil. 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar alanda üretim yapılırken, 2018 yılı itibariyle tarımsal üretim yaptığımız alan 3 milyon 379 bin hektar azalarak 23 milyon 200 bin hektara geriledi. Bu politikaların sadece bitkisel üretimi değil hayvancılığımızı da vurduğunu dile getiren Ziraat Yüksek Mühendisi Ferdan Çiftçi, özellikle 2008 krizi sonrası ithalata dayalı hayvancılık ile hem üreticinin kaybettiğini hem de sürekli yükselen fiyatlar nedeniyle tüketicinin ete uygun fiyattan ulaşamadığını söylüyor. Tarımsal üretim insanın yaşam enerjisi için ihtiyaç duyduğu gıdayı sağlaması açısından son derece önemli ve vazgeçilmez. Türkiye de neolitik devrimin yani tarımsal üretimin başladığı, avcı toplayıcı yaşamdan yerleşik yaşama geçildiği yer olan Bereketli Hilal’in bir kısmını için alan yapısıyla öne çıkıyor. Bunun yanında genetik ve ekolojik çeşitliliği de dikkate aldığımızda Türkiye'nin bu önemli mirasın hakkını verdiğini söylememiz zor. Ülkemizin yem bitkileri üretimi açısından iç açıcı bir durumda olmadığı aşikar.
***
Hayvancılığımız açısından yem bitkileri üretimine baktığımızda burada da durumun iç açıcı olmadığını görüyoruz. Hayvan yetiştirme maliyetlerinin yüzde 70’ini besleme giderleri oluşturmakta. Bu nedenle kaba yem üretimi son derece önemli. Kaba yem ihtiyacının karşılanması açısından yem bitkileri üretimimize baktığımızda ise 4 önemli yem bitkisi karşımıza çıkıyor. Bunlar fiğ, yonca, korunga ve silajlık ve hasıl mısır. Bunları burçak, üçgül ve hayvan pancarı takip ediyor. Kaba yem ihtiyacının karşılanmasında diğer önemli bir kaynağın da çayır mera yem bitkileri olduğuna dikkat çeken Çiftçi, “Ne yazık ki hayvan varlığımız artmasına karşılık mera varlığımız ters orantılı olarak azalmıştır. Bu da hayvancılıkta maliyeti artıran unsurların başında gelmektedir” ifadelerini kullanıyor.
1970 yılı Köy Hizmetleri verilerine göre 21 milyon 698 bin 400 hektar mera alanımız varken şu anda 11 milyon 696 bin 495 hektar mera alanımız bulunuyor. Yani 50 yılda 10 milyon hektar mera alanımızı kaybettik.
Hem üreticinin hem de tüketici kaybettiğini vurgulayan Çiftçi, “Sağlıklı nesiller için insanımıza karbonhidrat ağırlıklı beslenme yerine protein ağırlıklı dengeli bir beslenme sunmak zorundayız. Bunun da yolu hayvansal üretimimizi artırarak, yurttaşlarımıza sağlıklı güvenli et ve süt ürünleri sunmaktan geçiyor. Hayvansal üretimin vazgeçilmezi ise elbette kesif yem ve kaba yem ihtiyacının karşılanabilmesinden geçiyor. Hayvan beslemenin vazgeçilmezi kaba yemdir. Kaba yem kaynaklarımız ise yem bitkileri üretimi, saman ve çayır mera yem bitkileridir. Yani ot yoksa et de yok” diyor.