CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Yılmaz Özdil arasındaki atışma, rahmetli Erdal İnönü’nün harika esprisini anımsattı:

SHP Genel Başkanlığı döneminde, gittikleri restoranda yoğun tartışmalar sürerken, garsonun “Bir şey almak ister misiniz efendim” sorusu üzerine İnönü “Teşekkürler, biz birbirimizi yiyeceğiz” yanıtını vermiş. CHP yıllar sonra birinci parti olmuşken; AKP ve MHP’nin arası özellikle Sinan Ateş davası nedeniyle açılmışken, hayat pahalılığı nedeniyle Cumhur İttifakı’nın oyları hızla düşerken, Özel ve Özdil’in tartışmalarının en azından zamanlaması yanlış…

***
Tanışma fırsatı bulduğum rahmetli Bekir Coşkun’u ve yazılarını çok severdim. Yılmaz Özdil’in de kıvrak zekasını ve hicvini beğenir, onlarla bir süre aynı gazetede (Hürriyet) yazmış olmaktan da onur duyarım. Düşüncelerim her ikisi ile de yüzde 99 örtüşür. Yüzde 1’lik fark Coşkun’un ‘göbeğini kaşıyan adam’, Özdil’in ‘bidon kafalı’ tiplemeleriyle, CHP’ye oy vermeyenlere karşı kullandıkları üsluptan kaynaklanıyor. Her iki yazarın Atatürkçülüklerine kefilim, ancak bu üslubun Atatürk’ün söylemlerine taban tabana zıt olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncelerimi 2011’de ‘Göbeğini kaşımayan adam’, 2015’de ‘Sevgili AK Parti seçmeni’ gibi yazılarla dile getirdim. Bu üslup nedeniyle CHP’ye oy vermeyenlerden özür dileyip, oy vermeye davet ettim. Üslubun neden Atatürk’ün söylemleriyle zıt olduğunu kanıtlayan bir öyküyü kısaca özetleyim:

***
Yeni yönetim biçiminin etkilerini merak eden Atatürk, Nuri Conker’le birlikte Florya Köşkü’nün nöbetçilerini atlatıp, arabayla kaçarlar. Yolda Atatürk’ün gözleri, güçlükle çift süren yaşlı bir köylüye takılınca arabadan inip, sohbete başlarlar. Atatürk’ün, “Sabanın bir yanında öküz, bir yanında eşek koşulu, başka öküzün yok mu senin?” sorusunu, “Var olmasına vardı ya, hıdrellezde vergi memurları sattılar” diye yanıtlar köylü. Sırasıyla “Neden muhtara, kaymakama, valiye, Başvekil İsmet Paşa’ya, Atatürk’e şikayet etmedin?” sorularını yönelten Atatürk; vali için “Bırak şu sağarı”, İnönü için “O sağarın sağarı!”, Atatürk içinse “Yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?” karşılığını alınca sıkılır. Dönüşte, yaverine İstanbul’daki bakan ve milletvekillerini, valiyi, İsmet Paşa’yı bulmasını, akşam yemeğe beklediğini bildirmesini söyler. Nuri Conker’den de kuşkulandırmadan Halil Ağa’yı getirmesini ister. Konuklarına, “Bu akşam soframıza efendimiz gelecek” diyen Atatürk, Ağa’dan gündüz verdiği yanıtları tekrarlamasını ister. Vali ve İsmet Paşa için söylediklerini tekrarlayan Halil Ağa, sıra Atatürk’e gelince “Ağzıma ateş doldur, işte bunu demem!” der.” 
“Atatürk de sarhoşun biri’ demesine getirdin ya” diyen Atatürk, Halil Ağa’ya döner: “Bir kanun gerekti mi bu baylar İsviçre’den, Fransa’dan bir kanun buluşturur, Türkçeye çevirtirler; basıp imzayı, gönderirler Büyük Millet Meclisi’ne? Bunlar da hükümet incelemiş, benim zorlanmama gerek yok derler ve kaldırırlar parmaklarını, olur sana bir kanun! Sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağa’nın öküzünü çeker, satar? Üretim düşermiş kimin umurunda? Sonra ben bunları görür, tasalanırım! Sen benim yerimde olsan, efkar dağıtmak, bunları bu beylerle konuşmak için içmez misin?”

***
Kendisine hakaret edildiğinde bile, Atatürk’ün halkını, köylüsünü küçük gördüğü, aşağıladığı tek bir sözü yoktur; aksine onları ‘Milletin Efendisi’ diyerek yüceltir. Bu insanların ‘bilgi ışığından yoksun bırakılmış’ olmalarında asıl suçun, ‘bilgisizliği devam ettirmeyi kendi devamları için gerekli görenlerde’ ve ‘Türk'ün karakterini anlamayarak, kafasını birtakım zincirlerle saranlarda’ olduğunu dile getirir.
Tartışmada daha haklı olduğunu düşündüğüm Sevgili Özgür Özel’e önerim, Özdil’i bir akşam yemeğine davet etmesi… İki tek attıktan sonra ortada sorun filan kalmaz.
Türkiye’yi zor günler bekliyor, tüm Atatürkçüler birleşmeli!