Yunan mitolojisine göre düzenbaz, hileci tanrı ve tanrıçaların özelliklerini alan Pandora'ya armağan edilen kutuda her türlü kötülük vardır. Kutunun içindekileri merak eden Pandora, kutuyu açınca dünyaya hastalık, açlık, savaş, yolsuzluk, rüşvet, kıskançlık gibi her türlü kötülük yayılır.
Zamanımızın Pandora kutusu biraz farklı. Çeşitli nedenlerle kutu açılınca, buram-buram pis kokular yurdun her tarafına yayılmakta.
Bakın son bir aya... Hangisini anlatalım ki? Cübbeli Amiral mi desek, buhar olan 128 milyar doları mı sorsak, Bakanlığına şirketinden dezenfektan satın alan Ticaret Bakanını mı konuşsak, aşılar nerede mi desek? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na ellerini arkadan bağlama incelemesini mi sorgulasak? Yoksa korona tedavisinde bir yıl boyunca kullanılan Hidroksiklorokin adlı ilaçtan ortalığa yayılan pis kokuları mi mercek altına alsak?
Her her yerden pis kokular geliyor. Ama gelin biz ōrgütlü suç çetesi lideri olduğu iddia edilen Sedat Peker'in açtığı Pandora kutusunu irdeliyelim...
Kendini milliyetçi-muhafazakar bir iş adamı olarak tanıtıyor. 2015 yılında tahliye olduktan sonra gündemden hiç düşmemiş. Bu dönemde iktidar partisi ile dirsek temasında. Uzun dönem AK trollerinin babası olarak nitelenmiş.
"Erdoğan'ın kaderiyle Türkiye'nin kaderi bütün haline gelmiştir. Erdoğan'ı seviyorum" diyor o dönemde...
Mitinglerde bir eliyle rabia, bir eliyle bozkurt işareti yapıyor. Bir mitingde; "Dünyanın şah damarları kesilmişçesine oluk oluk hepsinin kanlarını akıtacağız" diyor.
Erdoğan'a karşı bildiri yayımlayan bin 100 akademisyen için "Kanlarıyla duş alacağız" cümlesini kuruyor.
Ne oluyor biliyor musunuz? Bazı akademisyenler tutuklanıyor. Kendisi hakkında bir soruşturma bile açılmıyor.
2017 Referandumu'nda "Evet" diyeceğini açıklıyor. Hayırcılar için 'Sokağa çıkan olursa, bekliyor olacağız" diyor.
31 Mart 2019 Yerel seçimlerinde Cumhur ittifakına oy istiyor. Halkı silahlanmaya çağırıyor.
Bir de Erdoğan aleyhinde Tweet attığı iddiasıyla gözaltına alınan eski bir milletvekilini karakolda avukatına dövdürtüyor.
Bütün bunlar olurken medyamız ne yapıyor? Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek'in sahibi olduğu Beyaz TV' de şahsın yaş günü kutlanıyor, övgüler düzülüyor.
Milliyet Gazetesi "En hayırsever iş adamı" ödülü veriyor.
Yetmiyor, üniversitelerde konferansa çağrılıyor.
Bir grup askerin şahsın adını anarak yürüyüş yapmasına da tanık oluyoruz bu dönemde.
Sonra rüzgar ters yönde esmeye başlıyor. Geçen yıl "Berat Albayrak beni öldürtecek" diyerek yurt dışına kaçıyor...
Şimdilerde bulunduğu yerden ard arda Pandora kutuları açıyor. Kutularda her türlü pislik var. Uyuşturucu ticaretinden tutun da cinayete, tecavüze kadar yok yok. "Ödeşmek adettendir" diyor, Mehmet Ağar ve Pelikancıların iç yüzünden söz ediyor.
Açıklamalarında hedef olanlardan Mehmet Ağar'ın oğlu, AKP Elazığ milletvekili Tolga Ağar, iddiaları şiddetle reddettiğini bildiriyor. Ağar, iddiaların adli makamlara intikal ettiğini ve hukuki sürecin tamamlandığını söylüyor.
İçişleri Bakanlığı da açıklamasında ise iftira ve ithamların, güvenlik güçlerinin ve devletin üzerine yeni bir organize suç faaliyeti olarak değerlendirildiği kaydediliyor.
İyi de arkadaş bu kişi örgütünü bu yıl mı kurdu? Daha önceleri neredeydiniz? Bu adama polis korumasını kim verdi? Altına çakarlı aracı tahsis edenler kimler? Üstün hizmet nişanı verilirken siz neredeydiniz?
Ancak bakanlığın anlayamadığı ve anlamak istemediği şu ki , organize suç örgütlerinin hayat bulduğu ortamlar, yalnızca hukuksuzluk ortamlarıdır.
Her şeye karşın bu şahsın tonlarca uyuşturucu kaçakçılığından cinayete, tehdit ve şantajdan, tecavüz ve gaspa kadar uzanan iddiaları, ister gerçek olsun ister gerçek dışı, mutlaka ciddiye alınmalı, enine boyuna araştırılmalı, kafalardaki soru işaretleri giderilmelidir...