Alsancaklı Dalya Ventura, Özel SEV İlköğretim Okulu ve Işıkkent Eğitim Kampüsü’nde okumuş. Işıkkent’i MEB ve Uluslarası Bakalorya Diploması ile tamamlamış.
Daha sonra Tel Aviv Üniversitesi ‘Faculty of Humanites’ten 'Liberal Arts' diplomasıyla dijital kültür ve iletişim ile psikoloji alanlarında ana dal ve yan dal yaparak mezun olmuş.
Dalya şanslı. Şair- yazar Avram Ventura’nın torunu oluyor. Dedesi, Dalya’yı hep, “Okuduğun son kitap nedir?” diye okumaya teşvik edermiş çocukluğunda. O da söz dinlemiş, okumuş. Dalya’ya hiç kitap tavsiye etmeye gelmiyor. Okuyacaksa bile okumaz oluyor o kitabı… Anlaşılıyor ki yüzü gibi şirin inatçı biri… Hep kendisi seçecek. Öyle diyor. Çocukken, henüz okumayı öğrenmemişken kitaplarda gördüğü resimlerden hikâye çıkarmaya çalışırmış. Yazar Raşel Rakella Asal, Avram Ventura’nın dünürü. Kızı Şela’nın kayınvalidesi. İzmir’in iyi kalemlerinden… Raşel, Dalya’nın halasının kayınvalidesi… Dalya ileride bir senaryoya mı imza atar yoksa bir romana ya da hikâyeye mi bekleyip göreceğiz. Adının iki anlamı var. Yüz ve yıldız çiçeği... O, yıldız çiçeği anlamına gelen Dalya’yı tercih ediyor.
GÜNLÜK TUTUYOR
Hep Alsancak’ta yaşamış. Ege Bölgesi’ndeki şehirleri, İstanbul ve Ankara’yı görmüş ama diğer kentleri ve bölgeleri tanımıyor, İzmir’in çeperlerine ise hiç adım atmamış. Bu yanıtı beni çok etkiledi doğrusu. Onu alıp Cennetçeşme, Limontepe, Tilkilik, Gültepe, Altındağ ve Bozyaka’ya götüreceğim. Farklılıkları tanısın istiyorum. Okey oynamayı ve satrancı çocukken öğrenmişse de şimdi oynamıyor. Diyor ki, “Akşam saat yedi dedi mi hepimiz ekran başında haberleri dinleriz.”
Zülfü Livaneli okumalarını çok seviyor. Şair olarak vazgeçilmezi Orhan Veli Kanık. Okumayı yazmaya tercih ediyorsa da günlük tutmayı ihmal etmiyor Dalya.
1968 yılında yayımlanan “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı şiir kitabı, Ahmed Arif’in hayattayken yayımlanan tek kitabı olmakla birlikte bilindiği gibi Türkiye’nin en çok satan şiir kitaplarından… O şiirler şiir ki hemen alıcısını buluvermiş demek ki… O şair büyük şair ki milyonlarca insan okumak için sıraya girmiş. Çocukluğu Dalya gibi geçmiş olsaydı Ahmed Arif’in, daha da mı büyük biri olurdu acaba diye düşünmeden edemiyorum.
ANTAKYA'NIN ARMAĞANI
Patoloji profesörü Şerefettin Canda ile eşi patoloji profesörü Tülay Canda’nın iki çocuğu var. İkisi de doktor. Anneleri babaları gibi… Ülkü-Vedat Peker çiftinin kızı Yasemin Kabasakal iç hastalıkları profesörü, damatları Caner ise çocuk hastalıkları profesörü. Oğul Doçent Doktor Yasin Peker genel cerrah, gelinleri Şule ise nörolog. Her iki aile de hastane gibi…
Çocukluk yıllarına bakıldığında hiçbiri Dalya gibi rahat yaşamamış. Şerefettin Canda yokluklar içinde geçirmiş çocukluk ve ilk gençlik yıllarını… Canda'ların başka bir özelliği de var. Üç erkek kardeşler ve üçünün de adlarının başında Mehmet var: Mehmet Şerefettin, Mehmet Muhtar, Mehmet Selahattin… Onlar İzmir’e Antakya’nın armağanı… Artık yılların İzmirlisi oluyorlar. Bilir miydiniz bilmem, 79 yaşında ama 20’lik delikanlıdan farksız biri… Sataşmaya ise hiç gelmez, çünkü usta bir judocu! Sadece patoloji profesörü dersek eksik kalır. Antakya mutfağıyla ilgili kitabı olduğu gibi araştırma- inceleme dalında da kitapları olan bir yazar o!
DEDESİNİ ÖRNEK ALDI
Çocuk hastalıkları uzmanı olan Profesör Doktor Tanju Çelik de yokluk ve yoksullukla iç içe bir çocukluk yaşamış. Behçet Uz Hastanesi’nde doğmuş, yaklaşık 20 yıldır şimdi aynı hastanede hekimlik yapıyor. Yokluk günleri içine işlemiş olmalı ki çocuklarının iyi bir eğitim alması için elinden geleni ardına koymamış. Oğlu da kızı da tıp fakültesi öğrencisi… Çünkü çocuklar ilk önce ebeveynlerini model alırlar. Üç yaşından itibaren de onları taklit ederek bulundukları ortama uyum sağlamaya çalışırlar. Rol modelin ne demek olduğuna gelince: “Bireyin belirli bir toplumsal rol çerçevesindeki davranışlarını ona bakarak ve şekillendirerek benzer tutumlar sergileme eğilimi.”
Dalya’ya rol model olan dedesi olsa gerek… Halasının kayınvalidesi olan Raşel Rakella hakeza… Jinekolog bir arkadaşım var, “Benim oğlan hiç kitap okumuyor abi, ne yapacağız?” demişti. Ona sormuştum: “Akşam yemeğinden sonra ne yapıyorsun söyler misin?”
Yorgun argın eve geldiği için yemekten sonra kendisi de eşi de kanepeye uzanıp televizyon izliyorlarmış. “Elinde kitap gazete?” dediğimde ise “Okuyacak hal mi kalıyor abi?” demişti.
Demek istediğimi bilmem anlatabildim mi? Çocuklar söze değil, eyleme bakıyor çünkü. Hele hele nasihattan (öğütten) hiç hoşlanmıyorlar. Ben bunu yaşayarak öğrenenlerdenim.
HER GÜN 200 SAYFA
Ülkemiz insanı anlaşmış gibi sürekli “Halkımız okumuyo” diyor. Rakamlara bakılacak olursa yanlış da sayılmaz hani… Ey İzmirli, biliyor musunuz? Ben yakından tanığım, Avram Ventura hergün bürosunda 150-200 sayfa kitap okuyor. Onu her gün böyle gören hangi bir insan kitap okumaya ilgi duymaz. Tülay ve Şerefettin çiftini de her akşam kitap okurken gören çocukları tabii ki okuyup iyi bir mesleğin sahibi olacak. Doktor Tanju’yu her akşam kitaplarla başbaşa gören Barış ve Buse tabii ki o babayı kendilerine örnek alacaklar. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki Erbakan ailesiyle Cüreklibatur ailesi bunun en belirgin örneği gibi gelmiştir bana. Sahne, siyaset ve bilim dünyasında da bunun örnekleri çok! Çocuklar etkilenip büyüklerinin izini sürüyorlar. Şüphesiz genetiğin de etkisi var ama 'rol model olma' konusu itiraz edilemez bir gerçekliğimiz.