Ayvalık deyince gözümün önüne gelenler; cuma günleri mesai bitiminde belediye hoparlöründen yayınlanan İstiklal Marşı, çoluk çocuk/ yaşlı genç herkesin hazır ola geçip saygı duruşunda bulunup otobüs, dolmuş ve taksilerin zınk diye fren yapıp duruşu…

Yeşille mavinin bitmez tükenmez aşkı/ birlikteliği, zeytin ve çam deniziyle örülü eşsiz coğrafyası, kuşlar için cennetten bir köşe ve 752 farklı bitki türünün ömür sürdüğü, tarım- ticaret ve turizm cenneti oluşu…

Düşünün bir kez… Türkiye’de toplam 470 kuş türü var. Ayvalık’ta ise 247. İlçe ekonomisinin zeytin ve turizme bağlı olması nedeniyle kentte her biri marka olan zeytin ve zeytinyağı fabrikaları ilçenin dört bir köşesinde satış büroları açmış. Arazinin yüzde 70’inin zeytinlik olması nedeniyle ilçede çok sayıda sabun ve zeytinyağı üreten sanayi kuruluşları bulunuyor. Zeytin dışında pamuk, çam fıstığı, mandalina da önemli geçim kaynaklarından…

İlçenin en gelişmiş köyü olan Bağyüzü’nde yetişen Kozak üzümü de bir marka durumunda. 22 Ocak 2015’te bu köyde A Protokol ile 2 bin kitaplı Orhan Kemal Kütüphanesi açmıştık da o günün saygın kaymakamı ‘Neden Orhan Kemal’ diye inceden inceye sormuştu bana. Benim Orhan Kemal âşığı olduğumu da o gün köylülere yaptığı konuşmada da dile getirmişti.

MİDİLLİ’DEN GELİYORLAR

Son yıllarda turfanda sebzecilik ve çam balı da önemli bir gelir kaynağı olmuş durumda.

Söylemeye gerek var mı bilmem, balıkçılık ve balık restoranları da bu cennet kasabanın adeta vitrini… “Rakı Balık Ayvalık” tekerlemesini duymayan yoktur herhalde. Papalina ise Ayvalık’ın özel balığı! Ben ilk kez Fethi Naci’nin bir yazısında okumuştum papalinanın ne olduğunu. İlk kez bu toprağa adım atanlar için sosis, sucuk, kaşar, turşu, mayonez ve ketçap zenginliğinden oluşan meşhur Ayvalık tostunu ve höşmerim tatlısını tavsiye etmek Ayvalık ikametgâhlı benim için bir görev. Perşembe günleri kurulan Perşembe Pazarı ise Ayvalık için olmazsa olmaz bir adres… Her türlü otu bulabileceğiniz çok zengin bir sebze diyarı ve her türlü ucuz giyim kuşam eşyasını bulabileceğiniz bir pazar burası. Her perşembe karşınıza çok sayıda Midillili çıkarsa şaşırmayın! Çünkü o gün feribotla özel olarak geliyorlar buraya. Heybelerini (!) doldurup adalarına dönüyorlar mutlulukla…

***

Burası, Balıkesir’in Ege Bölgesi’nde kalan bir ilçesi. Neden İzmir’e bağlı değil diye hep düşünmüşümdür. Tam karşısında Midilli bulunuyor. Ayvalık Adaları adı verilen takım adalara sahip olan Ayvalık’ta dağlar denize dik uzandığından kıyılar girintili çıkıntılı… Ayvalık’a hâkim büyük kayalık tepelerin üzerinde bulunan Şeytan Sofrası’nı görmezseniz olmaz!

Şeytan deyince başka bir şeytanı da ziyaret etmelisiniz. Suat Kaçak’ın işletmeciliğini yaptığı ‘Şeytanın Kahvesi’ni… Burası, ilçe belediyesinin resmi olmayan kültür merkezlerinden… İlçeye gelen her kültür insanının uğrak merkezi. Kahvenin duvarları bir fotoğraf albümü adeta… Anılar yumağı diyebilirsiniz. Anısı olan çok sayıda fotoğrafa ev sahipliği yapıyor. Kütüphanesi olduğu gibi bir de ‘Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Köşesi’ var. Hindistan’ın kültürel yapısındaki zenginliğe hep gıpta etmiş, oraları görmeye can atmışımdır. Mısır ve İran gibi… Ayvalık da coğrafi konumu, toprağı ve her türden canlısı ile beni çok etkiliyor.

KİLİSE OLARAK KALSAYDI?

Eskiden kilise olan Saatli ve Çınarlı camileri ile Taksiyarhis Kilisesi, Hamidiye Camisi, Ayazma Kilisesi, Barbaros Caddesi üzerinde bulunan 150- 200 yaşındaki tarihi Rum evleri bana resim gibi geliyor. Öyle güzeller ki! Kiliselerin camiye çevrilmesi 1928’den sonra olmuş. Neden buna gerek duyulmuş anlamış değilim. Hoşgörülü davranıp o yapıları kilise olarak yaşatamaz mıydık?

***

Burası, Antikçağ’da bir tür yabani ayva anlamına gelen ‘Kidonia’ olarak anılıyor. Doğu Roma verilerine dayanılarak Roma döneminde en parlak çağını yaşadığı düşünülen kentin Bizans döneminde önemini yavaşça kaybettiği, yerleşimin Ayvalık’ta yer alan İlkkurşun Tepesi eteklerine kaydığı düşünülüyor. İlkçağ’da Misya, Hititler, Frigler, Lidya, Ortaçağda Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiş olan Ayvalık, 19’uncu ve 20’nci yüzyıl başlarında en parlak dönemini yaşamış. Bugünkü Ayvalık’ın kurulması 1430-1440 yıllarına rastlıyor. O zamanlar limana hâkim bir tepe üzerinde kuruluymuş. Doğu Roma İmparatorluğunu sıkıştıran Osmanlı İmparatorluğu Alibey Adası’nda bir deniz üssü kuruyor. Daha sonraları kente Rumlar yerleşmeye başlıyor ve kısa sürede Türk nüfusu aşıyor.

1840’ta Karesi Sancağı’na bağlı ilçe oluyor. 1891’de 21 bin 666 olan şehir nüfusunun 21 bin 486’sı Rum, 180’i Türk. 1894’te yapılan bir çalışmaya göre 1842-1914 yılları arasından kalma toplam 363 bina bulunuyor.

KUZEY RÜZGARLARI

İzmir’in işgaliyle birlikte ilçe 29 Mayıs 1919’da Yunan egemenliğine giriyor. İşgal, 15 Eylül 1922’ye kadar sürüyor. Nüfus mübadelesi gereğince Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri (Müslümanları mı diyelim yoksa) ilçeye yerleştiriliyor. İlçe statüsüne kavuşması ise 19 Mayıs 1928. Ayvalık adı geçince aklıma gelen iki şey, hiç bitmeyen kuzey rüzgârları ve Sabahattin Ali oluyor. ‘Dağlar ve Rüzgâr’ (1933) şiirini yazan Sabahattin Ali için Ayvalık’ın en yüksekteki köyünü belirleyip orada (Beşiktepe) Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali ve o günlerin belediye başkanı Rahmi Gençer ile Ayvalıklı kitapseverlerle çok şirin bir kütüphane açmıştık 15 Temmuz 2015’te. Bu arada Filiz Ali’nin burada 1998 yılında Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’ni (AIMA) kurduğunu her yaz tatilinde burada bulunduğunu/ dersler verdiğini/ yarışmalar düzenlediğini biliyor muydunuz?

Ayvalık Sanat Fabrikası ise bir başka kültür durağı. Tiyatro festivallerine ve kültür-sanat söyleşilerine ev sahipliği yapan bu fabrikayı görmeli ve çay içmelisiniz. İlle anlatılması gerekenlere gelince…

***

İlçeye bağlı 22 adanın en büyüğü olan Alibey Adası, Cunda olarak biliniyor. 1964’te bir köprü ile Lale Adası’na, oradan da ilçe merkezine bağlanmış. Bu köprülerden biri aynı zamanda Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü olma özelliğini taşıyor. Cunda dışındaki tüm adalar 1995 yılında milli park ilân edilmiş ve yerleşime yasaklanmış. Nüfusunu Girit ve Midilli’den göç eden Türklerin oluşturduğu Cunda, sadece Ayvalık’ın değil ülkemizin en cennet köşelerinden… Rum Ortodoks Cemaati’nden kalma birçok kilise ve manastırın bulunduğu adadaki Taksiyarhis Kilisesi, Despotun Evi, en tepedeki şapel ve şapel içinde bulunan Sevim- Necdet Kent Kitaplığı, Bekir Coşkun Kütüphanesi, Taş Kahve’yi ziyaret edebilirsiniz.

Yolunuz Ayvalık’a düşecek olursa Boşnak köyü Küçükköy’e uğramayı ve sayısız sanat atölyesini ve kent müzesini ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin. Yugoslavya ve Midilli’den gelenlerin yanı sıra burada Serezliler de yaşıyor. 1462 yılında Fatih, Mahmut Paşa’yı 200 gemilik donanma ile Midilli’ye gönderiyor. Adadaki kaleye 200 yeniçeri, 300 Azap muhafızı yerleştiriyor. Ada, yeniden korsanların eline geçmesin diye bugünkü Küçükköy’ün bulunduğu yere yeniçeriler yerleştiriyor. Köyün adı da bu nedenle yeniçeri anlamına gelen Yeniçarhion oluyor. Küçükköy, adeta Ayvalık’ın Alaçatı’sı…

Aa-7

SARIMSAKLI’NIN KUMSALI

Sarımsaklı’ya gelince…oteller, pansiyonlar, AVM’ler, nalburlar, emlakçılar, restorantlar, diskolar, palmiyeler diyarı olan 12 kilometre uzunluğundaki kumsalı, masmavi serin deniziyle özellikle Trakyalılara ve balkan ülkelerinden gelenlere ev sahipliği yapan Sarımsaklı temmuz ve ağustosta dolup taşıyor.

Ayvalık merkezin iki ünlüsü var: Ahmet Yorulmaz ve Feyza Hepçilingirler! Bir de sahne ve sinemada isim yapmış bir başka üçüncü… Ahmet Yorulmaz adına bir park varken Türkçenin Kraliçesi olarak bilinen Ayvalıklı yazar/ Türkolog Feyza Hanım için ne bir park ne de kültür merkezi… Belediye, Feyza Hanım’ın adını bir sokağa ya da caddeye vermek için onun ölmesini mi bekliyor acaba? 65 kitabı olan ve Türkçeye kafa yoran bir Ayvalıklı unutuluyor, anlamak zor!

Ara sokaklarına girecek olursanız Sarımsaklı’nın rengarenk açan begonvillerine, ayva, incir, nar ve iğde ağaçları zenginliğine tanık olursunuz. Öylesine verimli bir toprak burası!

Keşke belediye fırınından otogarına doğru giden o işlek yol da ışıklandırılmış olsa…

Türkiye’nin en önemli antika pazarlarından biri Ayvalık’ta. Biliyor muydunuz? Gidip görmelisiniz!