Müzecilik ve güzel sanatlar denince nedense aklıma hep İran geliyor. Gördüğüm anı evleri, müzeler ve heykellerle Meşhed, Tahran ve İsfahan caddelerinde duvarlara resim yapan kadınlar beni öyle çok etkilemişti ki sözcüklerle anlatmam çok zor
Tanıştığım ve dostluk köprüleri kurduğumuz muhasebeci kadınla ilk ziyaret ettiğimiz mekân, bir resim ve heykel sergisi olmuştu. Sergideki kadınların şıklığı ise zerafet ve incelik sözcüklerinin karşılığı gibiydi. Rönesansın doğduğu İtalya topraklarından çok daha fazla etkilemişti beni İran. Tebriz’de öğrendim ki bizim Acem dostlarımızın meğerse Floransa ile sıkı fıkı ilişkileri varmış. Şeriatla yönetilen İran, kültür ve sanatta diğer İslam ülkelerine Ay’a uzaklığımız kadar fark atmış durumda. Resim, heykel ve geçmişte kalan uygarlıkların kalıntılarını ve eserlerini öyle güzel koruyorlar ve yaşatıyorlar ki… Türkiye’nin Batı’ya açılan penceresi İzmir’in Karşıyaka’sında bir kent müzesinin bulunmayışını ise hâlâ içime sindirebilmiş değilim. Dr.Cemil Tugay’ın ikinci dönem belediye başkanlığında bu sorun umarım tez elden çözülür. Cemil Bey, Büyükşehir’in aday adayı diyecek olursanız haklısınız ama benim gönlümden onun nedense ikinci kez Karşıyaka başkanlığı geçiyor.
KENTİN ZENGİNLİĞİ
Kent Müzesi ya da kent müzelerinin ne olduğuna ikinci kez değinecek olursak… ‘Bir yerleşim yerinin antik ve yakın geçmişi, siyasi tarihi, kültürü ve halkı hakkında bilgi vermek, var olan belge ve eşyaları ise korumak amacıyla oluşturulan müze türüdür.’
Kentin geçmişine dair her bilginin- belgenin yer aldığı, kaybolan gelenek, zanaat ve mesleklere ait kayıtların toplandığı ve sergilendiği mekânlar… Tire ve Ödemiş’teki kent müzelerinde bu zenginliği görüyoruz. Kent müzeleri, kısaca bugünün ve sonraki kuşakların yararlanacağı birer bellek mekânı oluyor. “Kent müzeleri, bulundukları kentlerde simge olan, hafızalarda yer etmiş, hikâyesi kentliyi ezmeyen- bölmeyen mekânlarda kurulan, kentteki diğer müzelerden farklı olarak kentliyi birleştiren bir mantığa dayanır.” (Arkeopolis)
Türkiye’nin ilk kent müzesinin Bursa Kent Müzesi olduğunu da bu arada belirtmiş olalım. Manisa/ Turgutlu, Ankara/ Çubuk, Bilecik/ Bozüyük, Antalya, Trabzon, Bilecik, Edirne, İzmir/ Konak, İzmir/ Bornova, İzmir/ Tire, İzmir/ Selçuk ve İzmir/ Balçova’da kent müzeleri bulunuyor.
GÜN SAYIYORUZ
İlk gençliğimi yaşadığım Salihli’ye çok yakın olması nedeniyle zaman zaman ‘Kasaba’ diye de bilinen Turgutlu’ya İlhan Özel arkadaşımı görmek için gider gelirdim. Turgutlu’nun içinde dolaşmazdık bile… Ev ve dernek arası mekik dokurduk. Turgutlu’nun halkçı belediye başkanı Çetin Bey’i tanımam ise Demirci’de açtığımız kütüphane nedeniyle oldu. Hiç unutmuyorum, o açılışa elinde iki paket kitapla çıkagelmişti. Başarılı başkanlığını yakından izlediğim Çetin Bey’in memleketinde şimdi 60. Kütüphanemizi ve 11. Aydınlanma Evi’mizi açmak için gün sayıyoruz.
İlgililerle görüşmeye gittiğimde tanışmıştım Mehmet Gökyayla ile. Başkan yardımcısı Fırat Bey götürmüştü yanına. Mavi renkli kent müzesi adeta büyülemişti beni. Mehmet Bey de müzenin müdürüydü. Müzeyi öyle güzel anlatmıştı ki aradan bir süre geçince kendisini kent müzelerini anlatsın diye Karşıyaka Kent Müzesi’ne davet etmiş, bir kez daha dinlemiştim diğer katılımcılarla.
Turgutlu Kent Müzesi’ne dönecek olursak… Mavi renkli, üç katlı görülesi bir sivil mimari örneği. 1925-26 yıllarında inşa edilmiş üç katlı muhteşem Üzümcü Konağı, o yıllardan bugüne ilçenin ayakta kalmış en görkemli binalarından… Bu binayı kent müzesine dönüştüren aklı ve ekibi kutlamak bir görev olmalı. Bodrum katı tamamen 1922 yılında işgalci Yunan birliklerinin kasabayı tahliye süreçlerinde çıkardıkları yangına ve söz konusu döneme ait. Bu katta bir sokak canlandırması çerçevesinde ilçenin anılan dönemine ait üç ev kesiti ile iki de dükkân yer alıyor. Diğer iki katta özgün tasarımların eşliğinde Turgutlu ve bölgenin tarihi, Kasaba- İzmir Demiryolu Hattı, kasabanın ticari hayatı, su değirmenleri, Turgutlu’nun kurucuları ile belediye tarihi gibi konular anlatım nesnesi haline getirilmiş.
İnteraktif uygulamaların da yer verildiği Turgutlu Kent Müzesi, barındırdığı taşınır kültür varlıkları ile bölgenin tarihine de ışık tutmakta.
SELÇUK KENT BELLEĞİ
Kent Belleği’nin sorumlusu Tolga Mert’i kızımın Kuşadası’nda çalıştığı yıllarda yanına gidip geldiğimde, Kuakmer etkinlikleri döneminde tanımıştım. Tarih okumuş olan Tolga’nın gençliği, dinamizmi ve işini seven biri olması dikkatimi çekmişti. Kuakmer’in başarılı ekibi arasında onun bendeki yeri bir başkaydı. Layık olduğu, çok sevdiği bir alanın sorumlusu olarak çalışıyor olması, Selçuk’a kazandıracak. Tolga, işinin ehli bir tarihçi olması nedeniyle bu alanda başarı merdivenlerini hızla tırmanacağa benziyor.
Karşıyaka Kent Konseyi’ndeki konuşmasında herkesi hayran bıraktı kendisine. O gün bizlere uzun uzun kent belleği merkezini anlatmıştı. O gün bize tarihin kaydettiği ilk müzenin İskenderiye Kütüphanesi olduğunu söylemişti. İskenderiye, bugünkü anlamda müze olmasa da İskender’in doğuya kadar ilerlediği imparatorluğun dört bir yandan topladığı eserleri topladığı bir merkezdi. Sözü Tolga Mert’e bırakarak devam edelim:
“…Tarihin kayda geçirdiği bir diğer müze ise Efes Artemis Tapınağı idi. Bu tapınakta da yine Ana Tanrıça Artemis’e sunulan hazinelerin yanında dönemin en ünlü heykeltıraşlarının en güzel eserleri sergilenmekteydi. Müze sözcüğü, ilk kez 16. yüzyılda İtalya’da Medici ailesinin topladığı koleksiyonların halka tanıtılmasında kullanılmıştı. Bu aile, sanatı ve sanatçıyı koruyan, kollayan bir aileydi. 18. yüzyılda ise herkesin yararlanabileceği modern anlamdaki ilk müze ortaya çıkıyor. 1750 yılında dünyanın ilk resmi müzesi olan Luksenburg Müzesi kurularak krala ve saraya ait eserler halkın ziyaretine açılıyor. Sonraki yıllarda da Avrupa ve Amerika’da başlıyor bu müze açma girişimleri… British Museum, Louvre Museum gibi.
Kent Müzesi ya da ‘Kent Belleği’ diyebileceğimiz ilk müze ABD’de 1773 yılında Güney Carolina’daki ‘Charles Müzesi’ ilk halk müzesi olarak açılıyor. Türkiye’de ise modern anlamda ilk müze 19. yüzyıl sonlarına doğru Osman Hamdi Bey ile başlıyor.”
AÇIK HAVA MÜZESİ GİBİ
“Bu çabaların arka planında ne var diye düşünecek olursak… Toplumsal kültürün/ tarihsel birikimin geleceğe aktarılma düşüncesi… “Bu amaç doğrultusunda ilerleyen toplumlar, yaşadıkları yerleri daha ileri taşımışlardır. Çünkü, kökenini, kökenlerini iyi bilen devlet ya da kentler geleceğe emin adımlarla yürür. Ülkemize gelecek olursak, bu iş daha yeni yeni anlam kazanmaya başlamıştır. Müzelerin sadece eski eserlerin depolandığı, sergilendiği yerler değil, aynı zamanda bir bellek, bir eğitim yuvası, bir bilinç merkezi, bir kültür merkezi olduğu artık kabul gören bir gerçekliktir. Selçuk, küçük bir ilçe olmasına karşın her adımda binlerce yıllık uygarlık tarihi kalıntılarıyla dünyanın en büyük açık hava müzesini andırır özelliktedir. İki de kapalı müzesi bulunmaktadır. Antik kent Efes ve Selçuk’un dört bir köşesi geçmişten günümüze kadar gelen uygarlık kalıntılarıyla dopdolu bir açık hava müzesidir. Efes Müzesi ve Kent Müzesi bize kentli olduğumuz duygusunu yaşatıyor ve bununla da gururlanıyoruz. Sonuca gelecek olursak, kent müzeleri kentlerin kentlilik bilincidir. Siyasiler ve yetki sahipleri, yaşadıkları kentlere olan borcunu kent müzeleri kurarak ödeyebilirler, diye düşünüyorum.” Tolga böyle diyor.
Yolunuz düşerse mutlaka gidin
Yolunuz Meşhed’e (Horasan) düşecek olursa lütfen Old Jobs Museum’u ve Khorasan Great Museum’u ziyaret ediniz. Onlar yaşatıyor iken Afganistan’ın Talibanları ise eskiden kalma ne varsa yıkıp yok ediyor. Bizdeki benzerleri hiç kuşkumuz olmasın ki de ellerine fırsat geçse bütün arkeoloji ve etnografya müzelerini yerle yeksan edecekler. Her iki kent müzesindeki zenginliği yazıyla anlatmak zor olacak. Fotoğraflar size daha akılda kalan bir bilgi verecektir diye düşünüyorum.