Babamla annem sık sık değilse de “Biz konağa gidiyoruz” diyerek Manisa’ya gidip geliyorlardı 12 Eylül 1980 öncesi günlerde. Akrabamız olan Mustafa Yörükoğlu o günlerde valiydi Manisa’da
Mustafa Yörükoğlu için tek bir kişi bile aleyhte konuşmadı görev süresi içinde. Sessiz sedasız da göçtü bu dünyadan… Önceki yıllarda ise Sivas’ta okuyorken tanışmıştım bir valiyle, babamın ziyaretime geldiği günlerde. Mustafa Yörükoğlu’nun akrabası olduğumuzu söyleyen babama, “Recai’yi buradan alıp Kars’a gönderelim, orada rahat eder” demişti sayın Vali. Okuduğum eğitim enstitüsünde fanatik ırkçıların çokluğu ve baskıları nedeniyle okuyamaz durumdaydım. Yaşımız 20 ya, “Arkadaşlarımı bırakıp gitmem” demiştim Vali Bey’e.. Vali Ali Rıza Yaradanakul’u dinlemiş olsak öğretmenliğe 1978’de değil, 1976’da başlamış olacaktım. Uzun saçlarım nedeniyle Vali Bey’in babamın yanında saçımı tutup sevimsiz iki üç de laf etmiş olmasını da unutamadım hiç.
BENİM İÇİN BİR EFSANEDİR
Açtığımız her kütüphanede imzası olan, 'Canım abim' bildiğim, her daim arkamda dağ gibi desteğini gördüğüm bir başka vali var ki, o benim için efsanedir, adı Kemal Nehrozoğlu’dur.
Shakespeare’den soneleri ezbere okuyan, edebiyatla bağını hiç koparmamış, Klasik Türk Sanat Müziği tutkunu, adı hiç mi hiç herhangi bir olumsuzlukla yan yana gelmemiş, emekli vali, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış olan devlet adamı Kemal Nehrozoğlu…
Tanıdığım bürokratlar içinde müstesna bir yeri olan güzel insan…
CUMOK İzmir Başkanı olduğum 90’lı yılların başında tanıştığım İzmir Vali Yardımcısı Ramazan Urgancıoğlu ile olan ilişkim ise bambaşkaydı. Salı Söyleşileri adıyla EĞİT-DER’de başlattığımız kültür sanat programlarını Dursun Utku ve Mehmet Karagöz ile yönetiyorduk. Benim yönettiğim programların bazılarında siyaset yaptığımız gerekçesiyle dernek 15 gün ya da 1 ay kapatma cezası aldığından sık sık yanına çıkmak zorunda kalıyordum Ramazan Bey'in. Sağ olsun, hep o çözüyordu bu sorunumuzu. “Yine n’aptın da kapattırdın derneği?” diye de takılıyordu bana. Çalıştığım okulda da konuğum olmuştu bir kez. O geliyor diye okuldaki temizlik telaşını bir görmeliydiniz. Su depomuz bile değiştirilmişti. Birlikte ziyaret ettiğimiz kurumlar da oluyordu. Söyleşilere davet ederdik, hiç kırmaz, katılırdı bize.
Baro Han’da, İzmir’e İsmail Hakkı Tonguç ilköğretim Okulu istiyoruz şeklindeki bir konuşmam nedeniyle beni bağrına basan köy enstitülü abilerimizle yanına gidip bu ad altında bağış kampanyası açalım önerimize omuz vermiş, Konak’taki T. İş Bankası’nda hesap açmamızı sağlamış, sonra da Zeytinalanı’nda o okulun temelini atarken birlikte olmuştuk. Onunla geçen anılarım öyle çok ki…
Ankara’ya tayini çıktığında Konak Belediyesi Kültür Merkezi’nde onun adına bir veda toplantısı düzenlediğimde Denizlili biri yanıma gelip bana “Siz de mi Denizlilisiniz?” diye sormuş, öğretmen olduğumu öğrenince de şaşırmış, “O halde Mülkiyelisiniz” demişti. Dostluk için hemşerilik ya da Mülkiyelilik mi gerekiyordu? Yaşamımda apayrı bir sayfa vardır onun için…
İLK KÜTÜPHANEMİZİ AÇTIK
Ramazan Bey sonrasında tanıştığımız iki vali yardımcısı ise Fahir Işıksız ve Mustafa Korkmaz Dinçer olmuştu. Bergama’nın Hacıhamzalar köyünde 19 Ekim 2002’de Mustafa Korkmaz Dinçer ile birlikte açmıştık ilk kütüphanemizi. Şair olan Mustafa Bey, İzmir için büyük bir kazançtı. O günkü açılışa il kültür müdürlüğünün tüm yöneticileri katılmıştı.
İl milli eğitim müdürü de tüm yardımcılarıyla… Mustafa Bey, sanat etkinliklerinin vazgeçilmez bürokratıydı o günlerde. Bir kitabımın tanıtım kokteyline katılmış, konuşmuş, hatta beni çok yazıyorum diye de eleştirmişti. Bir başkasında da okulumdaki Nazım Hikmet’i Anma programına katılmıştı. Masasında edebiyat dergileri gördüğüm tek vali yardımcısıydı o.
Fahir Işıksız, gençlik yıllarında, Mülkiye öğrencisiyken Türkiye İşçi Partisi saflarında yer almış bir başka ışık saçan vali yardımcısıydı. Benim beş canım abimden biridir o! Bergama’da olsun Manisa köylerinde olsun açtığımız kütüphanelerin demirbaş konuşmacılarından biri oldu Fahir Bey. Nedenine gelince, şiir gibi konuşuyordu çünkü. Nitekim annemle birlikte davet edildiğimiz İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’ndeki bir söyleşide ekranda Tırmanlar’da açtığımız kütüphane açılışında yaptığı konuşmayı gören, dinleyen bir profesör program sonrasında yanıma gelip “Fahir Bey, emekli değil mi?” diye sormuştu. Öyle ya, o ateşli konuşmayı ya bir siyasi yapardı ya da emekli olmuş biri… Fahir Işıksız, her zaman kitap gibi konuşan, kitap kurdu, değerli bir yönetici. Bana babamın dışında “Paran var mı?” diye soran ikinci adam… Annem de çok hayrandı ona. Hatta arada bir telefon açıp hal hatırını soruyordu. Fahir Bey ile kitap değiş tokuşumuz hâlâ sürüyor.
HÜSEYİN EREN'İ UNUTAMAM
Bergama Kaymakamı Hüseyin Eren ile haftanın iki üç günü görüşüyorduk. Hatta bir keresinde atladık bir arabaya -kaymakamlığın olmayan bir araçtı- üç köy dolaştık. Çamköy son durağımızdı. Dolaşıyor olmamızın nedeni hangi köye kütüphane açabiliriz sorusuna aradığımızyanıt nedeniyleydi. Onunla ortak dostlarımız vardı; Yekta Güngör Özden gibi…
Nitekim dört kütüphanemizin açılışını da Yekta Bey’e yaptırdık o yıllarda. Nedense benim kütüphane açma çabalarımı hep siyasete bağlıyordu. Belediye başkanlığına ya da milletvekilliğine göz koyduğumu düşünüyordu. Vali Yardımcısı Fahir Işıksız’a da aynen böyle söylemiş. Hiç unutmam, “Haftanın üç günü uğrayacaksın bana!” derdi. Ben de uyuyordum bu talimata. Bazen Sibel Akkın’ı da alıp öyle gidiyordum yanına. Çabalarımıza, o da tabelayla, kitapların nakliyesiyle omuz veriyordu. Unutamıyorum rahmetli Hüseyin Eren’i. Erken göçüp gitti dünyamızdan.
ÜÇ KİTAPLA EVİME GELDİ
Uğur Kolsuz’u Bergama’da kaymakamlık yaptığı günlerde tanıdım. Aydınlanma Evi açma isteğimin depreştiği günlerde öğrenmiştim kendisinin Erzincan’ın Kemaliye’sinde Etnografya Müzesi açtığını. ODTÜ mezunu olduğunu öğrendiğimde ise bir başka gözle bakar olmuştum kendisine. Annemin adını taşıyacak, Etnografya Müzesi'ne benzer bir kültür mekanı kazandırmak istiyordum Bergama’ya.
Heyecanla, istekle dinlemişti beni ve hemen o günlerde bir köy arayışına girmişti. Açtığımız bazı kütüphaneleri ziyaret etmiş, muhtarlardan izin alıp iki üç de kitap almış o günlerde. “Abi, nereden buluyorsun o değerli kitapları?” demişti hatta. Kitapsever bir kaymakam, kültür-sanat dostu bir bürokrattı Uğur Bey. Ne yazık ki bir anda tayini çıkıverdi ve ayrıldı Bergama’dan. İzmir’de vali yardımcılığı yaptığı yıllarda da sık sık ziyaret ettim kendisini. Milli Kütüphane’nin müdavimlerindendi. Sürekli okuyan, araştıran ve yazma hevesi olan bir vali yardımcısıydı. İzmir’den sonra tayin olduğu Kumluca’dan bir telefon: “Abi, buraya kütüphane açalım mı?”
Onu kırar mıyım? Okulun birine hemen gönderdim elimizdeki kitaplardan bazılarını.
Afyonkarahisar’a vali yardımcısı olarak atanınca, “Abi, burada da kütüphane ihtiyacı var.”
O sese duyarsız kalınır mı hiç? Hıncal Uluç ailesinin bana İstanbul’dan gönderdiği 9 bin kadar kitabın yarısını hemen ona gönderdim; Hıncal Uluç Kütüphanesi için. Kütüphane 'Hıncal Uluç Kütüphanesi' olarak hizmet vermeye başladı bile…
Ve günlerden 24 Şubat 2024. Uğur Kolsuz imzalı 3 kitap çıkageldi evime. O kadar okumadan sonra üç kitap sürpriz değildi aslında. Beklediğim sonuçtu. Biri “Tarihî Fıkralardan Seçmeler”, biri “Türk Atalar Sözleri”, üçüncüsü de bir çocuk kitabı “Bir Güzel Masal Kitabı”
Uğur Kolsuz vali olsa o ilin ne hale gelebileceğini düşünebiliyor musunuz?
8 ay İngiltere’de dil eğitimi alan, aynı ülkede Exeter Üniversitesi’nde kamu yönetimi alanında yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve ayrıca ABD’de 45 gün süreyle inceleme programı, Singapur’da, Hindistan’da, Almanya’da, Yunanistan’da ve Slovenya’da eğitimlerine katılan Sayın Kolsuz Eski Türkçe’den yaptığı çevirilerle de biliniyor. Dilerim, emekli olduğunda bir siyasi parti onu bünyesine alıp eğitim/kültür ve sanattan sorumlu biri olarak değerlendirir. Uğur Kolsuz’dan sonra gelen kaymakamı ise içime hiç sindirememiştim. Çocuksu bir tepkiymiş meğerse benimkisi. Yeni kaymakam, çocuksu ruha sahip, kasabanın her yurttaşına dokunan bir yöneticiydi. Sonra sonra da abi kardeş gibi olduk zaten…
ANILARI ÇOK OKUNUR
Tire’nin Dallık köyünde 16'ncı kütüphanemizi açmıştık 2007 yılında. İzmir Ekonomi ile DEÜ öğrencileriyle ortaklaşa çalışmıştık bu kütüphane için. Açılışa CHP İl Başkanlığı büyücek bir çelenk göndermişti. Üniversiteli gençler buna itiraz etti. Vali yardımcısı Fahir Bey’e söylemektense açılışımıza katılan Tire Kaymakamı Cezmi Türksever’e alıp götürdüm gençleri. CHP çelenginin siyaset demek olduğunu, bunu onaylamadıklarını dile getiren gençlere kaymakam beyin verdiği yanıtı tam anımsamıyorum. “Davetiye gönderilmiş, onlar da teşekkür anlamında çelenk göndermişler, ne var bunda?” der gibi bir yanıttı Cezmi Bey’inkisi. Sonuç mu, gençler kızdılar ve köyü terk edip gittiler.
Bayındırlı emekli vali yardımcısı Ardahan Totuk ise beni çok etkileyen kaymakamlarımızdan, vali yardımcılarımızdan… Bayındır CHP İlçe Başkanlığı’nda kütüphane açtıysak onun yol göstericiliğinde oldu. Karşıyaka’da kitapların sağa sola taşınması konusunda belediye dışında en fazla desteğini gördüğünü gördüğüm canım arkadaşım. “Benim aracım var, ihtiyaç olduğunda her zaman hazırım bunu bilesin” diyen o!
Emperyalist saldırganlığa karşı ilk kurşunu sıkan Küçük Menderes Havzası’nın çocuğu o!
Efelik ve zeybeklik kültürünün genlerini taşıdığından olsa gerek, yanında yanlış yapmayagör, affetmez! Ben de zaten o özelliğine vurgunum.
Bürokrasi günleri sonrasında doğduğu toprağa belediye başkanı olmak istemişti bir ara ama yaşadığı bir rahatsızlık nedeniyle vazgeçmişti o sevdasından. Üyesi olduğu partiye neferliği sürdüren, her göreve koşan, çalışkan mı çalışkan bir yurttaş Ardahan Totuk. Kaymakamlık ve vali yardımcılığı günlerinde yaşadığı bazı unutulmaz olayları yazacak olursa o anıların çok okunacağına adım gibi eminim.
Özetin özeti şu ki, adı hep anılacak kaymakamlarımız/valilerimiz iyi ki var!