“Bir kitap okudum, hayatım değişti” sözünü sık duyarız. Benim de gençlik yıllarında okuduğum, hedefler belirlememi ve yaşamıma bu doğrultuda yön vermemi sağlayan kitaplar oldu. Uydu antenlerinin ve internetin bulunmadığı o yıllarda, gelişimin ve öğrenmenin yolu kitaplardan geçerdi.

Beni en çok etkileyen kitap Richard Bach’ın o yıllarda çok ünlü olan ‘Martı’sı idi. Kitabın kahramanı Martı Jonathan Livingston, diğer martılar gibi gün boyu ekmek peşinde koşmak yerine, daha hızlı ve daha yüksekten uçmayı seçince, önce ailesi, ardından toplum tarafından dışlanmış, ama yılmamıştı. Bir gün iki martı onu alıp, kendisine benzer az sayıda martının bulunduğu bir yere götürmüş ve orada eğitmişlerdi. Burada yetkinleşmiş ve öğrendiklerini yetenekli ve hevesli genç martılara öğretmeye çalışmıştı. Özetle, soyadı ‘Yaşayan taş’ anlamına gelen Jonathan’ın kendi taşını yontma öyküsüydü, Martı…

‘Yaşam felsefem bu olmalı’ diye düşünerek, kendimi geliştirebilmek için önce psikoloji alanına yöneldim ve ‘Sevme Sanatı’ kitabı sayesinde Erich Fromm ile tanıştım. Bu kitaptaki ‘İnsan aldıkça değil, verdikçe zenginleşir’ mesajı, yazarın ‘Sevginin ve Şiddetin Kaynağı’ ile ‘Sahip Olmak veya Olmak’ kitaplarıyla pekişmişti. Ardından Prof. Dr. Engin Geçtan’ın ‘İnsan Olmak’, ‘Psikanaliz ve Sonrası’ ile ‘Çağdaş Yaşam ve Normal Dışı Davranışlar’ kitaplarından etkilendim; Adler, Horney ve Erikson ile tanışıp, varoluşçuluğu anlamaya çalıştım.

***

Tıp öğrencisi iken okuduğum bu kitaplar akademik gelişimimi de etkiledi. 27 yaşında başladığım doktora çalışmam sırasında, yabancı kitap ve dergilerden edindiğim bilgilerle sınırları yıkıp, parazitoloji alanında var olan sistemin büyük ölçüde değişmesini, birçok yeni paraziter enfeksiyona tanı konmasını sağlamıştım. Ödül (!) olarak, yurtdışına gitmem ve üniversitede kalmam engellenince, başvurduğum Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde birinci yılda doçent, altıncı yılda profesör ve rektör yardımcısı oldum. Rektörüm bana geniş yetki alanı verdi, birlikte başarılı projelere imza attık ve dönem sonundaki seçimde yüzde 70’in üzerinde oy aldık. ‘Ödülümüz’ yeniden atanmamak oldu. Sağlık Bakanlığı ne zaman davet etse koştum. Yazdığım kitap ve makalelerle geliştirdiğim yöntemlerin Türkiye’de yaygınlaşmasını sağladım. ‘Ödülüm’ bu kez ‘doktora yapmış olmam’ gerekçesiyle, laboratuvardaki imza yetkimin kaldırılması oldu. 3 yılda yetiştirdiğim uzman imza atabiliyor ama ben atamıyordum.

‘İlgi + bilgi + yetki= etki’ şeklinde bir formül geliştirmiştim. Ama Martı Jonathan gibi düşünüp, yetki olmadan da başarabilmenin yollarını aramaya koyuldum. Değerli dostlarla kurduğumuz iş birlikleri sayesinde birçok başarılı proje gerçekleştirdik. Son 2 yılda, önce Manisa Celal Bayar, ardından İzmir Ekonomi Üniversitesinde gerçekleştirdiğimiz ‘Çocuklar İçin Güvenli Gıda Sempozyumları’nda ‘Başkan’ olmak yerine ‘Yürütme Kurulu Adına’ imza atmayı yeğlemiş, gerekçesini şöyle açıklamıştım: “Türkiye’de ‘baş’ olmak isteyenler, bir süre sonra ‘çıbanbaşı’ olabiliyorlar, neme lazım!”

Olmak, olgunlaşmak ve yetkinleşmek yolunda, sahip olmaktan veya unvanlardan vazgeçebilmek, gereksinim duyanlara yardım edebilmek, toplumsal çıkar uğruna kendi çıkarlarından vazgeçebilmek gerek… Kendisinin veya yakın çevresinin çıkarları uğruna yanlış yollara sapanların bu yazdıklarımı anlamaları çok güç. Çünkü bu insanlar sıklıkla, sahip olmaktan vazgeçenleri ‘enayi’, kendilerini ‘çok zeki’ sanırlar; ama bir gün mutlaka duvara toslarlar.

Gençlere verilecek en iyi hediye, iyi bir kitap olabilir…