Hafta sonu başlayan 3. İzmir Uluslarası Film ve Müzik Festivalinde bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası Yarışma kapsamında gösterilen Gabriele Guidi'nin "Terezin" filmi sonrasında başrol oyuncusu Mauro Conte izleyicilerle bir araya geldi.
İtalyan klarnetçi Antonio ile Çek kemancı Martina'nın 2. Dünya Savaşı sırasında Prag'da başlayan, Terezin Gettosu olarak da bilinen kötü̈ şöhretli Theresienstadt toplama kampında devam eden aşklarını, kampın daha önce görülmemiş yanları, kamptaki diğer besteciler, ressamlar, heykeltıraşlar, şairler ve yazarların hikayesi ile harmanlayan film, o günlerdeki Orta Avrupa ruhunu keşfe çıkıyor. Filmde Antonio karakterine hayat veren Conte, film sonrası gerçekleşen söyleşide “Yönetmenin film için yola çıkış noktası bir gazete haberiydi. 7 yıl boyunca haber üzerinde çalıştı. Müziğe tutkusu olan bir yönetmen. Müzik ve sanat yaşamı iyileştirebilir. Sorunlarla karşılaştığımızda onlara karşı mücadele etme gücü verebilir müzik, genel anlamda sanat. Ne yazık ki Terezin kampındaki pek çok sanatçı ve müzisyen yaşamını kaybetti. Yaşasalardı Avrupa kültürünü etkileyecek değiştirecek boyutta işler yapabilecekleri düşünülüyordu. Ama ne yazık ki bu hikâyeyi pek bilen yok. Terezin’i Hitler modern bir kamp olarak göstermek istediği için genellikle kampta ressamlar, müzisyenler, yönetmenler bulunmaktaydı. Film İtalya’da 3 gün önce ilk kez gösterildi ve buradan sonra Amerika yolculuğu var oradaki festivaller için. Film, şu anda ziyaret edebileceğiniz gerçek bir mekânda çekildi. Orada çalışmak benim için gerçekten etkileyici ve zordu” diyordu.
Festivalde bu yıl Emek Ödülü alan sinema yazarı, çevirmen, radyo ve tv programcısı Sevin Okyay ile müzik yazarı Murat Meriç söyleşilerinde, müziğin filme katkısı ne olmalı, her filmde mutlaka müzik olması gerekir mi ya da müziğin filmin önüne geçmesi mümkün mü gibi konuları gündeme getirdiler. Okyay, film müziği hazırlanırken tüm süreçte ve ekip olarak çalışmanın önemine dikkat çekerken, “Ben müzik olmayınca yine de bir eksiklik hissediyorum, ama bazen de sesi çok iyi kullanıyorlar. Filmle müzik bir bütünlük oluşturduysa zevkle izleyebiliyorsun. Bazen hiç senaryoyu görmeden müzik yapılıyor. Bence bu tamamen yanlış bir şey. Filmin müziğini yapacak kişi sinopsisi de okumalı, film bittikten sonra da filmi izlemeli ki o arada hikâyenin akışına göre bir şeyler yaratsın. Kurgucu ya da yönetmenle birlikte çalışmalı ve ortak bir şey çıkmalı” diye vurguluyordu. Meriç ise, “Bu bir cesaret işi, kullanmamayı ya da kullanmayı tercih edebilir. Müzikle doldurmayı ve örmeyi ve hatta filmin içinde kullandığı şarkılarla filmin adından söz ettirmeyi de hedefleyebilir. Bu tamamen yönetmenin tercihi. Aslında Türkiye sinema tarihinin en başına gittiğimizde müzikallerle başladığını görüyoruz. Muhsin Ertuğrul 1933’te Leblebici Horhor, Cici Kızım, Karım Beni Aldatıyor’u çekmiş. Sesli çekilen ve şarkılı filmler bunlar. Zaten Türkiye’de sinemada ilk kez şarkı kullanımına bu filmlerde rastlıyoruz. 1950’lerde Lüküs Hayat var. O çok önemli. 1970’li yıllarda da bir sürü müzikal var. 80’li yıllarda, memleketin karanlığı sinemanın ve müziğin üstüne sinince ki 80’li yıllarda yapılmış çok iyi şeyler olmakla birlikte aslında bir bereketten söz etmek pek mümkün değil” diyordu.
İzmir'de sinema ile müziğin buluşması 22 Haziran akşamına dek İstinye Park Teras Renk 5 ve Renk 6, Karaca sinema, İzmir Sanat, Fransız Kültür Merkezi ve Elhamra'da devam edecek. Bu akşam İstinye Park'da Ulusal Yarışma filmlerinden "Kendi Yolumda" filminin galasında yönetmen Ömer Faruk Sorak ve filmin oyuncusu (Athena) Gökhan, "Ayna Ayna" filminin yönetmeni Belmin Söylemez ile oyuncuları Laçin Ceylan ve Manolya Maya İzmirli sinemaseverlerle birlikte olacak. Bekleriz...