“Benim sevdam da kavgam da memleketim. Ben hayatım boyunca emekten, işçiden yana oldum. Emeğin ve işçinin en yüce değer olduğunu söyledim. Yaşadığım topluma kötü bir üretim sunmamaya çalıştım.” derken içtendi, gönüldeşti, ilkeliydi, soyluydu, onurluydu.

 “Ne korumam oldu ne silah taşıdım.

Alevisi, Sünnisi, Lazı, Kürdü, Çerkezi hepsi benim canım, ciğerim. Beni vuracaksa vurur, öpecekse de öper. Ben buyum çünkü. Ayıran bölen her anlayışın karşısındayım.” sözleriyle de ilerici, yurtsever, devrimci, yiğit yurttaş olmanın bilincindeydi.

Sevdiği, savunduğu dört sözcüğün; “sevginin, barışın, dostluğun, kardeşliğin” yanındaydı hep.

Aydınlanmadan, aydın insandan, ışıktan, özgür düşünceden, sanatçının dik ve doğrucu duruşundan, sorumluluğundan yana oldu. Ve dedi ki:

Aydın insan, gördüklerini yaşadıklarını dillendirmeli, haksızlığa karşı dik durmalı, konuşmalıdır hem de yüreklice. Bir gün gelir insana bu yaşanan olaylara neden tepki göstermediniz diye sorarlar.

Aydın olmanın sorumluluğu da bunu gerektiriyor. Sanatçının görevi yalnızca şarkı söylemek değildir.”

Kimden söz ettiğimi anladınız sevgili dostlar. 2 Mart 2025 Pazar günü bu yaşamdan sonsuzluğa göçen ezgi ustası, yorumcu, seçkin ve saygın insan Edip Akbayram’dan elbette.

***

Kentlim, Anteplim; ama aynı zamanda hem Türkiyeli hem dünyalı; yerel, ulusal, evrensel, toplumsal duyarlılığın, cumhuriyet değerlerine saygının ödünsüz savunucusu…

Hele de çocuklara; onların geleceklerine, hayallerine, umutlarına, beklentilerine dokunan, Nâzım’ın dizeleriyle hepimizi mavinin, sonsuzluğun özgürlüğüne koşturan, uçuran, coşturan insan:

Çocuklar inanın inanın çocuklar / Güzel günler göreceğiz güneşli günler / Motorları maviliklere süreceğiz / Güzel günler göreceğiz güneşli günler”

***

Edip Akbayram bir Antepliydi; ama ülkesini, memleketini, Türkiyesini tutkuyla, özenle, özlemle seven, savunan, koruyan bir yiğit Antepli…

Ben ülkemi seviyorum, bayrağımı seviyorum, toprağımı seviyorum. Doksana yakın ülkede konser verdim. Ama üç gün sonra Londra, Paris veya herhangi bir şehir benim için biter; ben ah İstanbulum, ah memleketim, ah Türkiyem derim.”

O, Mütercim Asım, Ömer Asım Aksoy, Mithat Enç, Cahit Tanyol, Beşir Göğüş, Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Cemil Cahit Güzelbey, Muhtar Körükçü, Onat Kutlar, Ülkü Tamer, Mehmet Hengirmen, Besim Üstünel, Lütfiye Aydın, Ahmet Ümit, Ozan Telli, Fevzi Günenç, Yurdaer Doğulu, Zeynep Göğüş, Faruk Bildirici, Özen Yula… ve nicesi gibi Gaziantep’in bağrından çıkıp şarkılarıyla türküleriyle ülkemizi saran, sarmalayan, şarkıları, türküleriyle özgün bir sanatçıydı.

1970’lerden bugüne değin yasaklara, baskılara karşın inandığı yoldan sapmadı. Salt notaların sınırları içinde kalmadı; her şarkısıyla dayanışmanın, sevginin, sevdanın, barışın yoldaşı oldu.

Hasretinle Yandı Gönlüm, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Adaletin Bu Mu Dünya, Aşk Olsun Sana Çocuk, Deniz Üstü Köpürür, Adiloş Bebe, Türküler Yanmaz… Bunlar ölümsüzlüğünün, sonsuzluğunun kanıtıdır, kalıtır.

Kentlim, Anteplim, Anadolunun gür, dirimli, dirençli, onurlu, soylu sesi Edip Akbayram’ın anısına saygıyla, değerle, sevgiyle…