Hafta başında İzmir Gazeteciler Cemiyeti'mizin (İGC) Alsancak'taki merkez binasına yolum düşmüştü. Orada karşılaştığım yıllanmış meslektaşlarımdan Tayfur Göçmenoğlu, Hulusi Şenel ve Kenan Seven'le hoşbeşten sonra Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ne girerek uzun bir yürürüşü tercih ettik. Daha doğrusu nostaljik bir tur atmak istedik... Yani gevrek, boyoz, midye, yengen tostçuları geçip, ünlü modacıların vitrinlerine de bir göz attık. Bu arada caddede yakışıklı beyler ve şık hanımların biribirleri ile adeta podyumda yarışırçasına gezindiklerini de fark ettik... Amma velakin, magazinin duayenleri dediğimiz dostum Tayfur'la, Kenan bıyık altından gülüyor, önlerinden geçen bir çiftin acayip kıyafetleri için şu yorumu yapıyorlardı: "Kılık kıyafet, köpeklere ziyafet..."
Estağfurullah! dedim. Ama onlar, bu atasözünün "giyinişi ve görünüşü kötü ve tiksindirici olanlar için" söylendiğini üzerinde durdular... Gerçekten oradaki çiftin kıyafetleri acayipti!
Aslına bakarsınız moda kelimesi, “Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik” diye bilinir!.. Örneğin İzmir'de gerçek modacı dostlarımızdan Zühal Yorgancıoğlu, Erkan Kayıtkent, rahmetli Esin Yılmaz'ın atölyelerine sıkça gider, onlardan modanın neler getirip neleri götürdüğünü öğrenirdik. Hatta hangi kıyafeti kimler taşıyabilir, kimler üzerindeki kıyafete göre yolda, salonda, tiyatroda, hatta seçim sandıklarında kafalarından geçenin ne olduğunu çok iyi analiz ederlerdi. Tabii ki, İstanbul'da da şu aralar Modacı Cemil İpekçi'ye aynı şekilde sanatçı ve siyasiler gidip, kimin ne düşündüğünü peşin peşin öğrenebiliyorlardır. Öyle ya, modacılar boya, basene, taşıdıkları kafa şekline ve o kafaların içindeki düşünce merkezlerinin salgıladığı bilgilere göre nasıl giyineceklerini tespit eder ve dökümünü rahatlıkla yapabilirler değil mi?
Değerli dostum, ağabeyim gazeteci-yazar Öcal Uluç'la da bu konuyu tartışırken aslında İtalyan kriminolog-hekim Casare Lombrosso' u okumamı tavsiye etti. Lombrosso, "suçun insan doğasınının karekter özelliği" olduğunu savunan, var olan klasik okulu reddetmişti. Ben de bunu acaba sayın Yıldırım'a okumasını tavsiye etmeyi düşünüyorum...
* * *
Biz bunları tartışırken, Türk siyasi tarihine "kara leke" olarak geçececeği ifade edilen bir "hukuk cinayetinin" AK Parti'nin arka bahçesi olarak dillenen YSK'da işlenmesi, dolayısı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasının elinden alınışının tartışmaları tam 16 gün gündemde kaldı... Üstüne üstlük YSK gerekçeli kararını, 22 Mayıs günü geç saatlere kadar uzattıkça uzatarak toplumu hayli germesi de işin cabası! AK Parti'nin yanlış dudak okuma ve yanlış kıyafet üzerinden oy hesabına girişmesine bırakın Türkiye'yi, dünya gülüyor! İşte izahı; bu seçimin galibi, Türkiye'nin parlayan yıldızı Ekrem İmamoğlu halkın kahramanı haline gelmedi mi? Buna karşılık seçim kaybetmekle meşhur hale gelen "uyuyan, yalankolik" aday görünümüne düşürülmeye çalışılan Binali Yıldırım'ın, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazı ile uyanıp "oylarının çalındığı" yaygarasına başladığı da yazılı ve sözlü basında tartışılır hale gelmedi mi? Yıldırım'ın şu iddiası sizlerce de hayli komik olarak değerlendirilmedi mi: "Sandık görevlileri bakıyor seçmene; AK Parti'nin adayına verecek gibi anladığı seçmene Büyükşehir pusulasını vermiyor!"
Haydaaaa!
Yahu! Biz "Kılık kıyafet, köpeklere ziyafet" sözünü bile yumuşatırken, onlar asrın buluşunu gerçekleştirip canlı "seçmenmatik/ seçmensayar"la sandığa giden oyları tespit etmişler! Vay anasını! Meğer seçmenin kime oy attığını kılık kıyafetten bilen insanlara sahipmişiz de, farkında değilmişiz!
Türkiye'nin önde gelen ünlü tavuk çiftliklerinde "çift sarılı yumurtayı" yalın gözle tanıyan Çinli ve Japon uzmanlara para akıtan firmalara duyurulur; Binali Bey'in meşhur buluşundan istifade ederek sandık başındaki bu hünerli arkadaşları kadrolarına alsınlar!
Durun! Dahası var; Binali Bey'in "canlı seçmenmatikleri/seçmensayarları" buluşunu seçim sandıklarından, tavuk çiftliklerinden sonra tıpta da kullanılarak her türlü tomografi, momografi, sintigrafi, ultrason gibi maliyeti yüksek araştırmalarında da kullanabilir (!) diye düşünebiliriz!
Allah'ın işine bakın; üretim, ihracaat, turizm ve ekonomik çöküntü döneminde bizim, kendinden menkul "canlı seçmenmatiklerimize" yurtdışı talepler artabilir ve refah dönemimiz de başlayabilir!
Hele 10- 11 sayfası anlaşılır, gerisi anlaşılamayan 250 sayfalık gerekçeli kararı da (İmamoğlu'na göre GEREKÇESİZ karar) hazırlanan şu 23 Haziran seçimleri bir gelse; bu "canlı seçmenmatikler" seçimin sonuçlarını oylar sandığa düşmeden AK Partili Cumhurbaşkanımızın ağzından anında dünyaya duyuracaktır.