kendim bildim bileli aynı sokaklarda yürüyorum. Sabah çocuk sesleriyle dolu olan parkın önünden geçerken, esnafın "Günaydın" diyerek samimi selamlarını alırdım. Mahalle, bir evin ötesinde bir yuvaydı. Herkes birbirini tanırdı. Ama bugün o sokaklar bambaşka bir yere dönüştü.
Eskiden mahalleler, hayatın merkezindeydi. Kapılarımız ardına kadar açık, komşularımız ailemiz gibiydi. Çocukluğumuz sokaklarda geçti, oyunlarımız toprakta, kahkahalarımız gökyüzünde yankılandı. Bayramlarda bir araya gelir, sofralarımızı paylaşır, dertlerimizi ve sevinçlerimizi birbirimizle bölüşürdük. Mahallemiz, güvenli sığınağımız, kimliğimizin bir parçasıydı.
Bir toplumun en güçlü yanı, birlik ve beraberliğidir. Mahalle kültürü, bu birlik ve beraberliğin temel taşıydı. Belki bir tabak yemek götürmek, belki komşunun çocuğunu parka davet etmek.
Ancak zamanla her şey değişti. Şehirler büyüdü, betonlaşma arttı. Mütevazı tek katlı evlerin yerini siteler, komşuluk ilişkilerinin yerini güvenlik kameraları aldı. Kapılarımız içe kapanırken, kalplerimiz de birbirinden uzaklaştı. Artık sokaklarda çocuk gülüşleri yerine araçların gürültüsü var. Komşularımızı tanımak yerine, sosyal medyada sanal arkadaşlıklar kuruyoruz.