Avni Dilligil’in girişimlerinden günümüze, “İzmir Şehir Tiyatrosu” denen sorun/sal kimi zaman küllenmiş, kimi zaman alevlenmiş ama hiç sönmemiştir. 1945-1950 arasındaki ilk girişimin ardından, 90’lı yılların başında Prof. Dr. Özdemir Nutku sayesinde yeniden canlanan ve ömrü kısa sürede tüketilen İzmir Şehir Tiyatrosu, bugünlerde yeniden konuşulmaya başlandı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in bir “seçim vaadi” olarak gündeme getirdiği konu, doğal olarak bir hareketlenmeyi de sağladı. Arşivdeki birçok görüş ve öneriye, bugün yenileri eklenmektedir. Bunları sağlıklı değerlendirmek için, işe Şehir Tiyatromuzun geçirdiği macerayı, örneğin Gökhan Akçura’nın ve Özdemir Hocanın yazıp çizdiklerinden öğrenmek zorunludur. 1945’ten günümüze yerel ve merkezi yönetimlere egemen olan zihniyet ve uygulamalar kadar, meslektaşların ve kanaat merkezlerinin konuya dair yaklaşımları, herkes için ders ve ibret olma yanında, olası girişimlerde neyin yapılması-yapılmaması adına da esin kaynağı değerindedir. Düşünce ve önerilerimizi, bilgiye dayandırmak durumundayız.

Yıllardan beri konuya dair yazan ve konuşan, görev yaptığı yerel yönetimlerde başarısızlıkla sonuçlanan girişimlerin öznesi olarak, konuya dâhil olmak durumundayım. Kuşkusuz bir köşe yazısı, bu iş için yetmeyecektir.

Bugün dillendirilen görüşleri özetleyecek olursak, İzmir Şehir Tiyatrosu için öneriler şunlardır: Kentin potansiyeli kullanılmalıdır. Özgür, özerk, demokratik ve kalıcı bir yapılanma sağlanmalıdır. Kentteki meslek insanları ve örgütleri, dikkate alınmanın ötesinde, sürece doğrudan katılmalıdır… Umarım bu özeti yaparken, eksik bıraktıklarım yoktur. Belki onlara bir anımsatma eklemeliyim: Bir Şehir Tiyatrosu kurmak için, Belediye Meclisi kararı gerekir ve bu karar Yüksel Çakmur’un belediye başkanlığı sürecinde alınmıştır, arşivdedir. Bir başka deyişle, yasal olarak ilk adım yıllar önce atılmış durumdadır.

Öte yandan, Şehir Tiyatrosu “kurulmalı” diyenler kadar, “kurulmamalı” diyenleri de unutamayız. Bu görüşü savunanlara göre, yerel yönetimlerin görevi Şehir Tiyatrosu kurmak değil, İzmir’de var olan tiyatrolara ve emekçilerine destek olmak, ayni ve nakdi kaynak yaratmak, bunu hakkaniyetli biçimde kullanmanın yol ve yöntemini bulmaktır.

Kişisel görüşüm, İzmir’de bir Şehir Tiyatrosu kurulmasından yanadır. Bunun nedenlerini geçmişte hayli yazdığımdan, bugün “Nasıl kurulmalı?” sorusuna yanıt aramayı daha çok önemsiyorum.

***

Bir tiyatronun yapacağı en son iş, oyun sahnelemek olmalıdır. Geçmişten günümüze, İzmir bir tiyatrolar mezarlığına dönmüşse, bunun başlıca nedeni bu gerçeğin unutulmasıdır. Elbette bu girişimlerdeki samimiyeti ve iyi niyeti kimse yok sayamaz, saygısızlık yapamaz, hele ki hiçbir iş yapmadan laf üretenler uzaktan davul çalamaz. Bir tiyatronun yapacağı en son iş, oyun sahnelemek olmalıdır derken, ne demek istiyorum? Bunun yanıtını verirken, saygıyı hak eden amatör çalışmaları, bu işi bir “meslek” olarak yapmayanları, uğraşlarının yasal gereklerini yerine getirmeyenleri, kaçınılmaz zorunluluk olan eğitim, deneyim ve sürdürülebilirlik bütünlüğü taşımayanları dikkate almayacağım. Yoksa işin içinden çıkamaz, “Şehir Tiyatrosu” kavramını gözden kaçırırız. Çünkü söz konusu yapılanma, herkesi hoşnut etmeyi değil, ciddi, tutarlı, ilkeli, yasal bir kurumsallaşmayı zorunlu kılmaktadır.

Bu yapılanma sağlanmadan, üstünde “İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu” yazılı bir levhayı şenlik kıyamet asmak, birkaç oyun çalışıp gösterime sokmak; geçmişin yanılgılarına yenisini eklemekten ve onulmaz bir düş kırıklığına davetiye çıkarmaktan başka işe yaramaz. Tarihi tekerrür olmaktan çıkarmak ve bunca “teşebbüsten” yararlanmak zorundayız.

Demiştim, bir köşe yazısı yetmez. Haftaya sürdüreceğiz. Görüşlerinizi yazmanız, söyleyeceklerimize boyut kazandıracaktır.