“Sevmek, kuşların bir an boş bıraktıkları ağaçtır.” diyor Melih Cevdet Anday. “Kimileyin seviyorum! Ve yalnızlığın; kırmızı yapraklara çalan, büyüsünü duyuyorum. Ey cesaret! Hep dolu tut bardağımı. Sevgi ve umut; birdir. Yalnızlık ve cesaret; bir…”

13 Mart 1915’te, babasının yedek subaylık yaptığı Çanakkale’nin bir köyünde doğar Melih Cevdet Anday. Melih adını koyar aile. Cevdet’i de, babası Cevdet Bey’in isminden alır.

Çocukluğu, ailesinin Kadıköy Bahariye’deki 3 katlı ahşap evinde geçer. İlkokulu eski Fenerbahçe Stadyumu’nun yanındaki Taş Mektep’te, ortaokulu da onun yanındaki Kadıköy Sultanisi’nde okur. Lise tahsilini de Melih Cevdet’in kendi anlatımıyla dinleyelim: Bir de tiyatro kulübü vardı lisede. Orhan da benim gibi tiyatroya tutkun. Oktay da gelirdi temsillere. Üç arkadaş, şiirlerimizi birbirimize okurduk. Şimdi sanıyorlar ki, 3 kişi bir araya gelirse ekol kurulur. Hayır, kurulmaz. Garip hareketi bir tesadüftür. Ben İngiliz şairleri seviyordum. Onlar daha çok Fransız şairleri seviyorlardı.

Edebiyata hevesi nedeniyle, önce Edebiyat Fakültesi’ne gider. Daha sonra oradan ayrılarak, Hukuk Fakültesi’ni bitirir Melih Cevdet. İlk şiiri “Ukde”, 15 Kasım 1936 tarihli Varlık Dergisi’nde yayınlanır.

Bu tarihten sonra, Varlık Dergisi’nin orta sayfasında; Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte, 1941’de Garip’i oluşturacak şiirleri yayımlanır.

15’inde tanıştığı Orhan Veli’ydi en yakın ve yol arkadaşı. Yine Melih Cevdet’in ağzından, o yılları ve Orhan Veli’yi dinleyelim: Orhan; sabahları beni evimden almaya gelir, ben de yola çıkarım. Daha karşılaşmadan; uzaktan işaret eder eliyle, üç ya da dört diye gösterir. Bu; bugün bizimle ilgili, üç yazı ya da dört yazı çıktı demektir. Orhan yolda yürürken; o yüz yıl sonrasını düşünür, hayâl ederdi. “Bak şimdi! Pencereden bakanlar, Orhan Veli’yle Melih Cevdet yan yana yürüyor diyorlardır.” derdi. Oysa o sıralar kimse bizi tanımıyor. Ben ‘Tohum’ şiiriyle Garip’ten ayrıldım. İki arkadaşımda da bir isyan oldu. Oktay Rifat kapıyı kırar gibi açarak; “Yapma Melih, böyle şiir yazma!” dedi. “Beraber başladık, beraber devam edelim.” dedi. Meğer önce o değiştirmek istermiş şiirini. Orhan Veli de “Yapma Melih!” diye tutturdu.

1946 yılında yayımladığı Rahatı Kaçan Ağaç’a kadar, 5 yıl kitap yayımlamadı Melih Cevdet. Dergilere şiir vermedi. İkinci Yeni akımının, en coşkulu günlerini uzaktan izledi. Gündelik olaylara sıkı sıkıya bağlı, alaycı, yergici, kavgacı bir şiirin yürütücüsü olarak tanınan Melih Cevdet,  şiir anlayışını temelinden değiştirmişti.

*****

Şiirlerinde ilk akla gelen, düşüncedir. Melih Cevdet şiiri, imgesel bir şiirdir. İmge yapısı sakin, gerilimsizdir. Duygusal atmosfer, düşünceyle derine çekilmiş; yüzeyde görünür olan ‘düşünce’ olmuştur. Bu konuda; Cumhuriyet gazetesinde, 3 Mart 1995 tarihinde yayınlanan yazısında şöyle der Melih Cevdet: Her şiirimde; yukarılarda, beni yöneten, gittiğim yönü işaret eden bir düşünce vardır, o kadar. Ama şiire karışmaz. Şiir çalışması biraz özgürlük ister. Mantıktan, dilden bağımsızlık ister. Ben de; o en yükseklerdeki düşüncenin işaret ettiği yolda giderken, bazen kendimi kapıp koyuveririm. Rastlantılara, isterseniz imgeler diyelim; kapı açıcı, yol açıcı ilişkilere zihnimi açık bırakırım. Şiirin içine girince, zihin de kendini ona göre ayarlar. Zaten şairin görevi de budur. Kendi makinesini yani kafasını şiirin gidişine uydurmak…

*****

21 yıl önce bugün 28 Kasım 2002’de, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, “Böbrek yetmezliğinden!” dedi doktorlar. “Hastanemizde tedavi gören Melih Cevdet Anday’ı böbrek yetmezliğinden kaybettik!”

Hiç öyle şey olur mu doktor beyler? Hiç ölür mü koca şairler? Andıkça, hatırladıkça, okudukça ve anlamaya çalıştıkça yaşarlar dizelerinde.

Ruhun şâd olsun Melih Cevdet Anday. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla…