Özellikle çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetin her gün boy gösterdiği haberler artıyor. Gözden kaçırdığımız ise, sadece çocuk ve kadınlara değil, insanların birbirine olan şiddeti.
Sürekli artıyor. Son on yılda çocuk istismarı yedi kat artmış.
Günün her saatinde, toplu olarak yaşadığımız alanlarda şiddet görmek mümkün.
Yol verme yüzünden trafikte, yolda yürüme yüzünden caddelerde, sokaklarda artan ve gün geçtikçe tümümüzü korkutan gelişmeler bunlar.
Cuma akşamı Halk TV'de Uğur Dündar'ın Halk Arenası programını izliyordum. Konuğu Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil.
Programın yapıldığı yer ise İzmir Karşıyaka.
***
Bir ara söz döndü dolaştı, haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen gazeteciler Nazlı Ilıcak ile Ahmet ve Mehmet Altan'a geldi.
Verilen cezayı eleştiren tümceler kurulunca salonda bir uğultu oldu.
Sonrasında ise “hak ettiler” türünden tepkiler...
***
Programın İzmir'de, üstelik Karşıyaka'da olmasına rağmen şaşırmadım.
Çünkü uzunca bir süredir içimizi kemiren şiddetin geldiği yer burasıdır.
Sadece kendi gibi düşünenlere olumlu bakmak, diğerlerini ise yok saymak. Bir ileri aşaması da düşman görmek.
Uğur Dündar ile Yılmaz Özdil ne söylediğini bilmeyecek kadar cahil mi. Yoksa salondakiler Dündar ve Özdil'in vatan sevgisinden mi emin değil?
***
Programda sözü edilen gazetecilerin dünya görüşlerine, savundukları değerlere hiç katılmam.
Çoğu zaman eleştirir, hatta bunu yazıyla gösteririm.
Bana göre kötü gazetecidirler, ancak gazetecidirler.
Yazdıkları ile pek çok masum insanın cezaevine girmesine, yargılanmasına neden olmuşlardır. Bu konuda eleştiririm. Ancak bu onların gazeteci olduğu gerçeğini değiştirmez.
Ve bir gazetecinin sadece yazdıkları nedeniyle darbeyi önceden bilmek, subliminal mesaj vermek gibi suçlardan yargılanmasına, sonuçta da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasına karşı çıkmamı engellemez.
Varsa başarısız darbe girişimine katıldıklarına ait somut belge elbette yargılarsınız, ancak yazılarından yola çıkarak darbeci damgasını vuramazsınız.
***
O salonda bulunup da, konu hakkında tepki gösteren, hak ettiklerini savunanlara şunu sormak gerekiyor. “Acaba bu dava ile ilgili dosyası okudunuz mu? Bilgi sahibi misiniz?”
Rahmetli gazeteci büyüğümüz Uğur Mumcu'nun “bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak” diye bir deyimi vardı.
Tam da öyle günler yaşıyoruz.
İktidar yandaşlarının sınırsızca kullandıkları bu bilgisizliğin ve onun sonucu olarak geliştirdikleri şiddet kültürünün, demokrasiye, hukuka inandıklarını söyleyenler tarafından zaman zaman da olsa kullanılıyor olması ürkütücü.
Toplumumuzu asla böyle birleştiremeyiz...
***
Hepimiz bu ülkenin daha iyi ekonomik gelişmelere sahip, daha sosyal bir devlet olması konusunda ortaklaşıyoruz. Hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Adaletin gerçekten adil olması gerektiğini savunuyoruz.
Öyleyse kendimiz için istediklerimizi, bizim gibi düşünmeyenler için neden istemiyoruz?
Ya da bu isteksizliğimiz gerçekten demokrasi mi?
Şiddet içermeyen her türlü düşüncenin konuşulabilmesi, kavgasız gürültüsüz tartışılması değil mi asıl istediğimiz...
***
Bizi insan yapan aklımızı kullanıyor olmamızdır.
Sadece içgüdü ve intikam duyguları ile demokrat olamayız.
Dün Ahmet Mehmet'i dövüyordu, bugün Mehmet Ahmet'i.
Kötü bürokrat, kötü siyasetçi, kötü gazeteci elbette vardır.
Ama iyilik, içinde şiddet barındırmaz.
Demokrat olduğunu söyleyenlere ise hiç yakışmaz...