Şairin şiire getirdiği tanımlar, açılımlar, öngörüler vardır. Bir bakıma şiirin varsıllığıdır bu. Örneğin Cahit Sıtkı “sözcüklerle güzel biçimler kurma sanatı” diye bakar şiire. Ahmet Haşim “Söz ile musiki arasında olan fakat sözden çok musikiye yakın olan bir dil” olarak yaklaşır. Mallarmé “şiir, sözcükler dinidir” der.
Şiir sözcük anlamı olarak “bilmeyi, tanımayı, anlamayı” içerdiğine göre, kişinin kendini, çevresini, dünyayı bilmesi, kavraması, tanımasında imgenin gücünü, rengini, ezgisini yadsımamak gerekir diye düşünüyorum.
Dil ustası, Türkçenin aydınlık sesi Emin Özdemir, imgeyi şiirin ana yapı taşı olarak görür: ‘Çünkü duyulanla algıladığımız varlıkların, duyumların zihnimizdeki görüntüleri, bunların şiire yansımış biçimleridir imgeler’ der. Yazar ayrıca, her imgenin ‘düşünsel bir resim’ olduğunu belirtir, imgeleri oluşturan ayrıntıların da duyular yoluyla seçildiğini söyler.’’
Şair bir bakıma düş ve sezgi ustası, hayal avcısı, imge uygulayıcısı da sayılmaz mı? Duyuyla edinilen deneyimin dil aracılığıyla sunulması imgeye bir yaklaşım çalışması olacaksa, böyledir.
Şiir, şairin içindeki dürtüyü sesin, dilin, anlatımın olanak ve ayrıcalıklarıyla insana yansıtma sanatı diye seslenenleri de duyar gibi oluyorum.
Kimi şair imgeye karşı dolaysız, sade, doğrudan anlatımı yeğler (Garip şiirinde olduğu gibi), kimi imgenin tadımlık çağrışımlarını kullanmayı önemser… Kimisinin de olmazsa olmazıdır imge.
Şair yaşamındaki çeşitliliği, acıları, erinci, umudu, coşkuyu, etkiyi, tepkiyi sözcüklerle anlatırken, anlaşılsın ya da anlaşılmasın kendi yarattığı dünyayla paylaşmak için çaba göstermiştir.
Adına ilham ya da esin dediği gücü imgelerle donatmaya gereksinim duymuştur. Çünkü şair insanın doğayı, insanı, toplumu yani tüm evreni imgelemin, hayalin sınırsızlığıyla algılayıp anlatmanın gizine açmıştır kapılarını.
Doğrudan sözlüğe başvurmak gerekirse imge için tanımlamalar az değil. Hayal, düş, hülya; zihinde oluşturulan resim deyip kestirmek kolay. Ancak kimisi için salt betimlemedir imge. Kimisi için put, tapılacak nesne…
Benzetme, mecaz, eğretileme; bir şeyi belirtmek için şiirsel biçimde kullanılan söz olarak tanımlayan da var. Bence biraz daha açıklayıcı olanı, daha yakışanı izlenim, görüntü diye saptamak olanaklı.
Hangi tanım, hangi açıklama, hangi vurgulama kolayınıza gelirse gelsin, sonuçta imgenin Meydan Larousse’un da belirlediği gibi “gerçekte var olmayan şeylere zihinde istenen biçimi vererek canlandırma yetisi” tanımı oldukça uygun geliyor bana da.
Kübizmin öncüsü Picasso “Sanat gerçek değildir, sanat bize gerçekliği anlamayı öğreten yalandır” der. Olaya böyle bakınca sanatın imgesiz çok yavan kalacağını da anlar gibiyiz. Doğayı fotoğraf gibi veren resimden tutun da öyküye, romana, şiire değin imgeyi hatta Orhan Veli’nin birçok şiirinde de imgeyi görürüz.
Benzetme, abartma, ses yineleme, hayali zorlayan algılama belki de kırk türlüsünü düşünebileceğimiz imgelere eskiden edebi sanatlar, yazınsal sanatlar denirdi. Orhan Veli de imgeye değil ama yazınsal sanatlara karşıydı. Toplumcu gerçekçiler de imgeye karşı değiller, ama yazınsal sanatların çok kullanılmasının, anlam çarpıklığına yol açacak biçimde kullanılmasını yanlış bulurlar. Bir bakıma anlam oyunları değil midir imge.
Şiiri özelliğinden, özgünlüğünden,özgürlüğünden koparmadan imgenin görsel varlığını duyumsatarak, ona yeni boyutlar katan şairlere merhaba…Şiir evrenimiz toplumsal duyarlığı olan, sevgisi, saygısı, umudu, sevinci, aşkı, sevdası ile daha çok okura ulaşsın, hayatı paylaşsın.