Tek adam döneminin etkileri yaşamın her alanında kendini göstermeye başladı.
Sayısı 600 e çıkarılan, ancak yetkileri elinden alınan, ne gensoru, ne güvenoyu yetkisi bulunmayan milletvekileri yeminlerini de ederek göreve (!) başladı. Şimdi gelsin kanun hükmünde kararnameler, gelsin keyfi atamalar, gelsin partizanca teşkilatlanmalar.
Üç haftada neler olduğuna şöyle bir bakın. Döviz kurları sizi şaşırtmıyorsa çarşıya pazara, soğana, patatese, yumurtaya bakın.
Doğalgaza, sigaraya, içkiye, kredi kartı faizlerine gelen zamlara bakın.IMF'den istenecek borca bakın. Ülkeden kaçan yabancı yatırımcılara bakın.
Alıştık mı diyorsunuz?
Lise tercihlerinde zorunlu hale getirilen İmam-Hatip tercihi de mi sizi ilgilendirmiyor. Telekom'un sahibinin 4.7 milyar dolar borcu ödemeden kaçışına ne dersiniz?
Ya ODTÜ'nün pırıl pırıl 4 öğrencisinin taşıdıkları bir karikatür pankartı yüzünden tutuklanması da mı önemli değil?
O zaman şeker fabrikaları bir-bir satılırken AKP'ye oy yağdıran pancar üreticileri ve fabrika işçilerinin yakınmalarına, yine AKP'nin oy deposu Karadeniz'deki fındık ve çay üreticilerinin zirıl-zırıl ağlamalarına da kayıtsız kalıyorsunuz.
Belki de durum o kadar da kötü değildir. Baksanıza yalaka medyanın manşetlerine;
"İlk Meclis ruhuyla aydınlık geleceğe"
"Herşey Millet için"
"Yeni Zafer Marşları yazacağız"
"İlk günkü ruhla"
"Müjdeleri açıkladı"
Nasıl mideniz bulanıyor mu? Benim bulanıyor.
İki yıldan fazla bir süredir yazdığım köşe yazılarıma bir buçuk ay kadar ara vermek istiyorum.
Ne bu yalaka basını takip etmek ne de televizyonlardaki iğrenç haber programlarını izlemek zorunda kalmayacağım.
Bu aksam Dünya Kupasi final maçını izledikten sonra televizyon kumandasına da bir süreliğine veda edeceğim.
Hoşça kalın, esen kalın.