Rusya-Ukrayna savaşı dünyanın geleceğine yönelik parametreleri değiştirdi. Küreselleşme, Neo-Liberalizm sona ererken, çevre, iklim koşulları, tarım gibi konular tüm ülkelerin gündemlerinde ilk sıralara yerleşti. Bu gelişmelerden elbette siyasette etkilendi.
Ulusalcılık ve "içe kapanma" kavram ve uygulamaları, Rusya'ya yönelik yaptırımlardan sonra ön plana çıktı. Yabancı ve İslam karşıtlığı artarken, toplum katmanlarının değer verdiği, insan hakları, özgürlük, adalet, adil gelir dağılımı gibi kavramlar ikinci plana itildi.
Bunun siyasete yansıması ise derebeylik döneminde var olan "ŞATO" tipi uygulamaların gelir dağılımında üst düzeyde yer alan kesimlerin kendilerini "GETTO"lara kapatıp sınıf katmanları yaratarak ülkelerini yönetme eğilimine girmeleri olarak ortaya çıktı.
Siyaset arenasında bu yaklaşıma destek veren şöven ve sağ radikal anlayışın evrensel düzeyde yükselişi, bunu pekiştirecek "DİKTATORYAL" bir zemini oluşturacak gibi gözüküyor. Macaristan seçimleri, Fransa da Le Penin Macron'la birlikte ikinci tura kalması, Almanya da iktidara ortağı olan Yeşil'lerin bu tür gelişmelere göz yuman politikası, İsveç'te İslam karşıtı eylemlere "yeşil ışık" yakılması, İspanya'da 1936'lardaki iç savaşa neden olan Cumhuriyetçi-Falanjist çatışmalarının
nedenlerinin bugün Barselona-Real Madrid maçlarında sloganlaştırılması, İtalya'da Kuzey'in Güney'i ezen politikaları, Güney Amerika ve Pasifik ülkelerinde, Afganistan, Pakistan ve Orta Doğu'da radikal sağ anlayışın yükselişi bunun göstergeleridir.
Çin'in kendi siyasi ve ekonomik geleceği açısından Afrika'yı da kapsayan küreselleşmeyi savunması, ABD'nin "Önce Amerika" anlayışı ile sağ radikalizme yol veren politikalarına karşı ne kadar direnecek. Bunu belirleyecek iki ülke Hindistan ve Brezilya'dır. Elon Musk ve benzerleri nerede yer alacaktır. En önemlisi Türkiye'nin bu siyasi kaosun içindeki yeri neresi olacaktır.
Yapılacak seçimler bu can alıcı sorunun yanıtını verecektir.