Yeni yıl gelirken içimiz kıpır kıpır mı, korku dolu mu bilemedim. Ne kadar kötü şey yaşarsak yaşayalım tükenmeyen umut bizi ayakta tutan şeydi.  Hep var olan umudumuzla tutunabiliyor, düşüp düşüp tekrar ayağa kalkabiliyorduk. Ama son yıllar öyle zor, öyle üzücü geçiyor ki neresinden tutacağımızı bilmiyorum. 

Çok neşeli bir yazı olsun isterdim. 2025 yılında gelecek refah dolu günlerden, güvenli bir hayattan, yolsuzluktan uzak bir ülkeden, mutlu uyanacağımız günlerden, hayallerimizden bahsetmek isterdim. Ama bahsedemiyorum. Hem ülke, hem dünya durmayan kötülüğün içinde yuvarlanıp gidiyor.  

Asgari ücret 

Şimdi günlerdir asgari ücret tartışması yaşanıyor.  Merakla falan beklemiyoruz. Çünkü ne alırsak alalım asla geçinebileceğimiz bir rakam değil. Bu ülkede yıllardır çalışan insanlar açlık sınırında yaşıyor. Ve bunun kararını, bir saatlik harcadığı paraya asgari ücretten fazla olan insanlar toplanıp veriyor. İnanılır gibi değil. Direnmek zor. Bizler güzel günler yaşadık, gördük. Ailelerimiz alabildikleri sayesinde yazlık, ev ya da araba sahibi olduk.  Ya yeni mezunlar? Ya evlenmek isteyenler? Ülkede doğurganlık hızı 1,52’ye geriledi. Gözünü karartıp ebeveyn olmak isteyende stresten, mutsuzluktan olamıyor. 

Ülke olarak kapana kısılıp kaldık sanki. Çıkamıyoruz, sesimizi kimse duymuyor. Dünyanın en güzel ülkesinde, bolluk içinde yaşayacakken doymak bilmeyenler yüzünden aç yaşamaya mahkûm ediliyoruz. Zengin daha zengin, fakirin ise görünmez olduğu bu ülkede yüzümü güler mi bir gün? 

Bakın yazının başına ‘umudu kaybetmek yok’ diye başladım, yazdıkça umudumu kaybettim. Her gün bunu yaşıyoruz. Her gün, ‘bugün her şey güzel olacak’ diye başlayıp devasa bir mutsuzlukla evlerimize dönüyoruz.  Neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor. 

SMA hastası İkbal’in babası

Sosyal medyada önümüze düştü görüntüler. Bir gece kulübünde eğlenen baba, evde hasta tedavi bekleyen İkbal bebek. İşin aslı astarı nedir bilmiyorum. Paylaşımlardan sonra babanın i*tihar ettiği söyleniyor. Tam olarak hep bahsettiğim toplumsal çürüme bu işte. Konu yollanan bağışların harcanması falan değil. Evde çok zor bir hastalıkla mücadele eden bir bebeğin ebeveyninin gece kulübünde olması. Bunu rahatlıkla yapabilen birine ne söylersek söyleyelim, ne yaparsak yapalım doğrunun ne olduğunu anlatamayız. 

Yanı başımızda aç yatan, soğukta kalan, çocuğunu okula yollayamayan, barınamayan, evde gördüğü şiddeti anlatamayan, anlatsa bile koruyamadığımız kocaman, karanlık bir çukurda kısılıp kaldık. Sağımız, solumuz kötülük. Ve öyle korkak olduk ki, müdahale edemiyoruz. İnsanlara güvenemiyoruz, başı dertte olana sahip çıkamıyoruz. Çünkü başımıza bir şey gelmesi işten değil. Evlerimizde, kimseyle ilişki kurmadan, koca koca apartmanlarda tek bir komşu tanımadan yaşayıp gidiyoruz. 

Nasıl içinden çıkarız bu günlerin, nasıl eskisi gibi mutlu olup, güvenli bir hayat kurabiliriz bilmiyorum. İşte bu yıl başı bu yüzden biraz tatsız. Gelen yeni yılda tek isteğim o eski, güzel, mutlu, huzurlu günlere kavuşabilmek. 

Sizin hala umudunuz var mı?