Prof. Dr. Halil Çivi, değişik üniversitelerde hocalık yapmış değerli bir öğretim üyesi. Ekonomi ve iktisat alanı yanında sosyoloji eğitimi almış, çok sayıda bilimsel makalesi yayınlanmıştır. Ayrıca üniversitelerde müdürlük, dekanlık ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuş değerli bir bilim adamı... Bu köşe yazımda Türkiye'nin sıcak gündemine oturan konularla ilgili söyleşimiz de sorularıma verdiği cevaplardan dolayı sayın hocamıza içten teşekkürlerimi sunuyorum. Gündeme ilişkin sorularımız ve cevapları şöyle:
Sayın hocam, güçlü iktidar ne demektir? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir siyasi iktidarın gerçek gücü; sahip olduğu her türlü baskı ve şiddet araçlarının çokluğu, bu araçların birey ve toplum üzerinde hak ve hukuka aykırı olarak kullanılması ile değil; kendisine, yani iktidara muhalif olanların da tüm anayasal ve demokratik haklarını, din, vicdan ve fikir özgürlüklerini; ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal hak ve hukuklarını adilce koruyabilme kapasitesi ile ölçülür.
Her gün öldürülen, şiddetin hedefi olan kadınlarımızı korumak için Meclis'imizin oy birliğiyle kabul ettiği İstanbul Sözleşmesi'nin bir gecede feshedilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yasal düzenlemenin faydalı ya da zararlı olup olmadığı o düzenlemenin özü ve sözüyle, eski söyleme göre de lafzı ve ruhuyla samimiyetine bakılarak anlaşılabilir. İstanbul Sözleşmesi, kadınların ırk, cinsiyet, statü, meslek, konum ve değerler sistemine bakılmaksızın herkesi eşit hukuk ve adalet şemsiyesi altına alıyor. Hiç kimseye pozitif ya da negatif ayrımcılık tanımıyor. Zaten anayasanın yasalar karşısında eşit yurttaşlık hukuku tam da budur. Kadın ya da erkek, insanların değerler sistemini ya da cinsel tercihlerinin farklılığını bahane ederek onlara negatif hukuki ayrımcılık günümüz hukuku ile bağdaşmaz. Ayrıca İslamın özü ile ilgili olmayan, kabile ve aşiret kültür kalıntısı ve Emevi Arap değerlerini yani erkek eğemenliğine dayalı ataerkil Arap örfünü muhafaza edilmesi gereken kültür olarak savunmak, Türk Toplumunun ulaşmış olduğu fiili uygar yapısı ile de bağdaşmaz. Sonuç olarak; İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek hukuki açıdan sorunludur; sosyolojik olarak da yanlıştır.
Yakın zamanda Avrupa Birliği Zirvesi toplantısı yapılmıştı. Zirve öncesinde Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye'ye insan hakları ve hukuk uyarısı yaptı. Türkiye, gerçekten hukuk devleti ilkelerinden uzaklaştı mı?
Bir uygar devletin, kendi toplumunun maruz kaldığı çeşitli hak ihlalleri ve hukuki haksızlık ve kısıtlamalar nedeniyle başka ülke yöneticilerinden uyarılar alması doğru değildir. Ancak bu konuda ülkeyi yönetenlerin iki temel kusuru vardır. Birincisi, kendi öz eleştirisini ve gerekli düzenlemeleri yapmayıp hukuki yapısını evrensel hak ve özgürlükler dizelgesinin düzeyine ulaştırmamak. İkincisi de, resmi söylemlerde Türkiye'nin geleceğinin Batıda, Avrupa Birliği içinde olduğunu açıklayıp, fiiliyatta ise başta AB hukukuna uyum olmak üzere işin gereklerini yapmamak. Burada iki yönlü bir samimiyetsizlik var. Hem AB tarafı hem de Türkiye'yi yönetenler samimi değiller. Evet. Türkiye hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşıyor.
Tarihçi Sinan Meydan: "Montrö meselesi, Boğazlardaki Türk kilidini kırmak ve Boğazları savunmasız bırakmak demektir" diyor. Cumhurbaşkanı, Montrö Sözleşmesi'ni İstanbul Sözleşmesi gibi feshedebilir mi? Türkiye için hayati önemi taşıyan Montrö Sözleşmesi'nin feshi Türkiye için nasıl bir sonuç doğurur? Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Evrensel hukuk kuralları ve ülke çıkarları açısından bakıldığında Montrö Sözleşmesi'ni iptal etmek, benim kanıma göre, Türkiye'yi kurt kapanına çekmekle eş değerde sayılır. Bu sözleşme Türkiye'nin çıkarlarına uygun olarak Lozan Antlaşması'nın tamamlayıcısıdır.
Emperyalist devletlerin Karadeniz'de sürekli şekilde bir savaş gücü bulundurmasına engeldir. Bu durum hem Türkiye için ve hem de Karadeniz'in bir barış denizi kalması için son derece önemlidir. Çünkü Karadeniz'e çıkacak büyük savaş donanmaları kuzey sahili boyunca Türkiye'yi de tehdit edebilir. Stratejik olarak da yanlıştır.
Ayrıca Kanal İstanbul projesi Montrö Sözleşme'sinin tartışmalı hale getirebilir. Ancak bu tartışma ya da antlaşmadan çekilmenin Türkiye tarafından başlatılması ulusal büyük bir talihsizliktir ve çıkarlarımıza uygun değildir. Ayrıca böyle bir girişim yeni kargaşalar yaratmaya adaydır. Çünkü Montrö Sözleşmesi'nin esas görevi Karadeniz'deki savaş gücünü sınırlamaktır. Kanal İstanbul'un açılması bu sınırlamayı ortadan kaldırmaz. Montrö konusunda Sayın Sinan Meydan'la aynı kaygıları taşıyorum ve aynı fikirdeyim.
Amirallerin ortak bildirileri darbe çağrısı olarak gündeme bomba gibi düştü. Bu konudaki görüşlerinizi açıklar mısınız?
Emekli amirallerin açıklamalarını kendi uzmanlık alanları, bilgi birikimleri ve yurtseverliklerinin bir sonucu olarak siyasi iktidara uzmanlık yardımı ve yol gösterme olarak yorumluyorum. Benim için bu açıklamanın bundan daha öte bir anlamı yoktur. Gerisi, siyasi açıdan bulanık suda balık avlama hareketidir. Bu amiraller anayasal toplu görüş bildirme haklarını kullanmışlardır.