Geçen hafta İzmir Gazeteciler Cemiyetinin 78. yaşını ve gazetemizin 12. yaşını kutladık, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezinde gerçekleşen bir törenle. Yerel basının önündeki engellerin giderek arttığı şu günlerde patronsuz bir gazeteyi yaşatma çabası her türlü övgüyü hak ediyor. Başta Cemiyet başkanımız sevgili Dilek Gappi, gecenin düzenlenmesinde görev üstlenen tüm arkadaşları bir kez de buradan kutlamak istiyorum.

9 Eylül Gazetesinin 30 Temmuz tarihli özel sayısında Cemiyetin ve gazetenin tarihçesini ve çalışmalarını anlatan seçkin kalemler, Onursal başkanımız Atila Sertel, Pınar Türenç, Okan Yüksel, önceki başkanımız Misket Dikmen ve Dilek Gappi’nin yazıları gazetemizin çağdaş bir Türkiye yolunda verdiği onurlu mücadeleyi vurguluyordu. Gerçekten de, benzersiz bir iş başardıklarını söylemeliyim. Anadolu’nun hangi kentine gitsem yerel basın organlarını arayıp bulurum. Gerek içerik, gerekse mizanpaj olarak 9 Eylül’ün düzeyine yaklaşanını görmedim. Bu, Cemiyet yönetiminin ve genç kadronun başarısı değil de nedir?

Gecede, Hasan Tahsin Gazetecilik Ödülleri verilirken dikkatimi çeken bir noktaya değinmeden geçemem. Yazılı ve görsel medyanın farklı alanlarında başarılı çalışmalarıyla öne çıkan gazeteciler arasında bir tek kültür-sanat yazarı/muhabiri yoktu. Bunun hesabının Cemiyetten değil, sanata yer vermeyen yerel gazetelerden sorulması gerekiyor galiba. Bir alanda yeterli ürün çıkmıyorsa ortaya Cemiyet nasıl ödül koysun? Gazetemizi bu eleştiriden muaf tutmalıyım, çünkü sanat ve kültür alanlarından köşe yazarları (daha doğrusu köşe komşularım) var. Ama İzmir gazetelerinin pek çoğunda sanatın adı yok. Diyebilirler ki, bu alana ilişkin okurdan talep yok! Değerli gazeteci kardeşlerim, bazı konularda talep yoksa, yaratılır… Bu konuda Cemiyet de bir şey yapabilir: köşe yazısı, röportaj dallarında ödül koyarak sanat yazarları ve sanat muhabirlerini özendirebilir.

Törende, meslekte 50 yılını doldurmuş gazeteciler de ödüllendirildi. Sahneye çıkan usta gazeteciler arasında Lütfü Dağtaş, Oğuz Tümbaş, Şenay Düdek gibi sanatçı ve sanat dostları vardı. Mutlak göremediklerim, ya da törene katılamayanlar da olmuştur. Demem o ki, İzmir’in sanat ve sanatçı dostu aydınları saymakla bitmez. Ama genç kuşakta aynı ilgiyi göremiyorum… Doğal olarak da, gazetenin kapısını çalıp, ben sanat muhabiri olmak istiyorum diyen çıkmıyor. Peki ne yapmalı? Gençlere sanat kültürü aşılamalı…

Kim yapacak? Her halde kar amaçlı özel şirketlerden bekleyemeyiz bu toplum hizmetini. Sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimlerin işbirliğinden başka çare göremiyorum şimdilik (Sosyal demokrat iktidara kadar). İyi de, hemen her belediyenin sanat kursları var diyebilirsiniz. O kursların konservatuvar sınavlarına hazırlık dışında pek bir işe yaradığını sanmıyorum. Sanatçı yetiştiremez bir belediye; ama iyi bir okur, iyi bir izleyici, iyi bir dinleyici yetiştirebilir. Hedef, gençlerin beğeni düzeyini geliştirmek, zevk sahibi yurttaşlar yetiştirmek olmalı. Merak duygusunun kışkırtılması, kültürel mirasın tanıtılması, ustalarla buluşma bu hedef doğrultusunda yapılabilecekler arasında. Elbette, kentin değerlerine öncelik vererek… Ama dünya vatandaşı yetiştirme amacından sapmadan…

Kentin değerleri demişken, ölüm yıldönümleri Ağustos’un ilk yarısına düşen birkaç isme değinmek istiyorum. İlk sinema profesörümüz Alim Şerif Onaran’ı 9 Ağustos 2000’de yitirmiştik; yazar ve sinemacı dostum Tarık Dursun K.’yı 11 Ağustos 2015’te… Kaç gencimizin haberi vardır acaba, bu değerli sanatçıların İzmirli olduğundan? Peki, yerel yönetimlerimizin ve medyamızın haberi var mı? Vardır herhalde…

Prof. Onaran ve Tarık Dursun K. sanat tarihimize damgalarını vurmuş sanat insanları.  Onları anımsatmak boynumuzun borcu olmalı. Elbette hemşerilik önemlidir; ama İzmirli olmadıkları için Sermet Çağan’ı, Umur Bugay’ı, Semiha Berksoy’u, Müşfik Kenter’i Bekir Yıldız’ı, Mahmut Makal’ı, Fikret Otyam’ı, Abbas Sayar’ı, Can Yücel’i anmayacak mıyız? Ağustos’un ilk yarısında yitirdiğimiz ustalar arasına geçen hafta iki isim daha katıldı: Kenan Işık ve Genco Erkal. Onlar da unutulmayacaklar listesindeki yerlerini aldılar. Onları anarak, genç kuşaklara yolunu aydınlatabiliriz.