Bugün 8 Ocak… Bir girdik pir girdik 2025 avlusuna! Gökyüzü mavi mi dersiniz? Yeryüzü nasıl ola?

     Karman çorman mı yine?

     Oysa beklentiler, umutlar, özlemler taze…

     Ah bu duygusal, insancıl inceliklerimiz! Halk duyarlılığımız… Anadolu sevecenliğimiz, iyimserliğimiz…

     Ne denli örselensek, yıpransak, yenilgiye uğrasak gene de umudun ipini tutuyoruz işte. O da koparsa yaşam çekilir mi hiç.

    

                                           ***

     Ocak ayında, doğduğum kasaba Oğuzeli’nde kış nasıl da baskın gelirdi. Meşe odununun dolu olduğu sobamızın, geceden kalan koru, külü bakır mangalımızda  babamın sabah kahvesini köpürtürdü. Üstü tül örtülü radyomuzun sesine uyanırdık yumuk yumuk gözlerimizle.

     Ayaz, soğuk, dam boyu kar; üşümeler  seçkisi… Kat kat giysiler…

     Ama akşamın ev şenliğinde soba üstünde kestaneler, künefe tepsisi, çaydanlık… Günün sıkıntılarını, soğuğunu unuttururdu bize.

     Sahi ben yine kaptırdım gidiyorum Ocakbaşı anılarına…

     Yahu şu ocak başında közlenen biberler, domatesler, kebaplar, köfteler de unutulur mu hiç?

                                     ***   

     Bugün 8 Ocak.

     Üç önemli şairimiz de 8-11 Ocak arası bu dünyadan göçüp gitmişler. Onları anmadan geçmek olanaklı değil.

     9 Ocak 1990’a odaklanınca, Cemal Süreya dizeleri düştü önüme. Yaşasaydı 94’üne erecekti. Ama o 59’unda sözünü, şiirini, Papirüs’ünü, Üvercinka’sını, aşklı zamanlarını alıp göçüverdi sonsuzluğa.

     Bunca zaman, bunca yıl… Ah ne güzel bir şair hâlâ anılıyor, aranıyor, şiirleriyle yaşıyorsa…

     O zaman yine onun dizelerine sığınalım: “Hayat kısa kuşlar uçuyor” hâlâ.

 

                                                    ***

     11 Ocak   1995’e yolumuz düşerse, bir acı ölüm daha çalar kapımızı!      

     Acımasızlığın, aymazlığın, karanlığın  gürültüsüyle sönen bir ocak; Onat Kutlar da içimizi acıtır, yakar!

     Bu saygın, seçkin, özgün insan, 59’unda koparılır acımasızca yaşamdan!  

     Şair, öykücü, sinemacı, eleştirmen… Varoluşçu düşüncenin etkisi altında bir tür kent bunalımının yansımalarını bize yansıtan bir yazın emekçisi.

     Hadi onun çok bilinen, sevilen “PERA'LI BİR AŞK İÇİN GAZEL” şiirinden bir bölümü paylaşalım, onu güzel analım:

Merhaba güzelim, bak nasıl doldurdu / -Dur önce şu sigaramı yakayım-

Kırmızı bir güneş bardağımızı / Dışarda kararan rum kilisesinin / Gürültüyü yapraklara çeviren / Çan sesleriyle yüklü ve karmakarışık / Saatlerden geçiyoruz umut, ayrılık / Günleri. Yüzünün gülü kapalı / Acı eylül geçiyor köklerimizden / -Sanırım değişen bir şey olmalı-

 

                                               ***    

     Bu ocak ayı yaman! Ne çok şairi, yazarı  alıp terkisine uçurmuş sonsuzluğa!

     Necati Cumalı da onlardan biri. Hep çocuk!

      10 Ocak 2021’de. 80 yaşında bu dünyaya mendil sallarken de…  O çocuk bizi esenler.

     Şiir, roman, öykü, deneme, tiyatro, günce…Yunanistan Filorina’dan başlayan yaşamı Urla’da sürer, İstanbul’da sona erer.

    

     “Sonuna Geliyoruz Şiiri”ne girelim bakalım ne demiş:

 

“Sonuna geliyoruz dostum / Eksiliyor soframızda / Bir bir iskemleler /
Duyuyorum içimde / Yeşeriyor baş verip / Toprağa vereceğim tohum

Bu yaştan sonra her şey / Uzak yakın bana eşit geliyor / Toprağı daha bir seviyorum”

 

KEMERALTI MİRKELAM’DA ŞİİR ŞİİRE

     İZARDER (İzmir Araştırmaları Derneği) adına 2019’dan bu yana sürdürdüğümüz şiirli buluşmalarımız 20. kez  Kemeraltı Mirkelam Han’da yine şiir dostlarına merhaba diyecek.

     İki şair dostumuz Mehmet Sarsmaz ve Neslihan Perşembe Kulakoğlu şiirleriyle kulağımızın pasını giderecekler.

    11 Ocak 2025 Cumartesi günü, saat 14-16 arası yolunu bu hana düşürecek dostlarımıza kapımız açık.

     Bekliyoruz.