Suratsız bir millet olduğumuz kesin ama bunun yanında ciddi bir millet miyiz diye sorarsanız, değiliz.
Hiçbir işimizde ciddiyet yok bizim.
Gevşek gevşek yaşayıp gidiyoruz işte... Öyle bayır aşağı, Allah'a emanet.
Disiplin, kural, düzen, nizam, pek bizlik işler değil.
Her türlü ciddi ortamı sulandırmakta üstümüze yoktur.
Gamsızız belki de biraz. Ve kim bilir belki de böylesi iyidir... Eğer uzun bir ömür istiyorsanız yani... Hep öyle derler ya hani, gamsız bir insan için "sen bu genişlikle hepimizi gömersin" diye...
Ama ömrün uzunu değil kalitelisi makbul derseniz, işte o zaman hayatı da, insanları da, yaptığınız işi de ciddiye almanızı öneririz.
Hele şu mesleki ciddiyetsizlik çok tehlikeli.
Hepimizi virüs gibi saran bir illet bu.
Ciddiyetsiz doktor, hastasının karnında makas unutuyor mesela...
Ya da ciddiyetsiz kasap, dana yerine eşek eti satmakta mahsur görmüyor.
Ciddiyetsiz taksi şoförü güzergah seçiyor.
Ciddiyetsiz gazeteci, görmediği olayları, deri eldivenlileri falan, görmüş gibi ballandıra ballandıra anlatmakta sakınca görmüyor.
Ciddiyetsiz politikacı, halkı kandırmaktan, çalmaktan, çırpmaktan, suçları kanıtlandığında bile sırıtarak dolaşmaktan vazgeçmiyor.
Ciddiyetsiz polis, hasbelkader yakaladığı suçluya 'gel la gel' deyip el ense çekerek fotoğraf çektiriyor. Gülüyor o sırada. Hatta suçluyu tebrik ediyor. Böyle babacan, güleç, şakacı bir tavırla, veriyor pozları...
Bize de bu ciddiyetsizlikleri, gözlerimizi patates gibi açıp şaşkın şaşkın izlemek düşüyor.
Balık baştan öyle bir koktu ki artık o koku, o bozuk doku, iliklerimize kadar yayıldı.
Suçlular suçlu gibi değil.
Kahramanlar kahraman gibi değil.
Bu gidişat hiç iç açıcı değil.

---------------------------------------

Pazarcı terörü

oncek-ozicer-2Semt pazarlarını oldum olası severim.
Nerede yaşarsam yaşayayım, ya da dünyanın neresine gidersem gideyim, mutlaka o bölgenin pazar yerine dadanırım.
Sadece alışveriş için değil, o renk cümbüşünün içinde olmak için bile semt pazarlarını her zaman tercih ederim.
Pazarcı esnafıyla da aram çok iyidir.
Zekalarına, şakalarına hastayım bir kere.
Ve ne kadar zor bir meslekleri olduğunun da farkındayım.
Kışın ayaklarını, ağzını, burnunu hissetmediğin o ayazda, yağmurda kardakolaysa sen dur bakalım 10-12 saat...
Ya da yazın 40 derecede, kan-ter içinde...
Çok zor işleri, Allah kolaylık versin.
Versin de...
Kardeşim (bazılarınız için ) siz Ali kıran baş kesen misiniz?
Alaçatı'nın pazar yerine Cuma akşamı aracını park edenlerin lastiklerini indirme, sileceklerini koparma hakkını size kim veriyor?
Kimden yüz buluyorsunuz?
Bu yaptığınız hak arama falan değil resmen eşkıyalık.
Özellikle şehir dışından gelen tatilciler ne bilsinler pazar nereye kuruluyor, ne zaman kuruluyor?
Özellikle son iki-üç yıldır aynı ayıp bu insanlara hep yapılıyor. Cuma gecesi pazar yerine park edilen araçlar, bazı pazar esnafı arkadaşlar tarafından maddi zarara uğratılıyor.
Buna acilen bir çare bulunmazsa, büyük sıkıntılar yaşanır söyleyelim.
Ya pazar artık başka bir yere taşınsın, ya da cuma akşamüstü itibarıyla o bölgeye araç girişi yasaklansın.
---------------------------------------

Pub modası

Yasaklar insanlara yeni şartlar yaratma konusunda yaratıcılık katıyor, bu kesin.
Mesela Alaçatı'da mekanlara ses yasağı getirildi ya... Eh, insanlar da bu köye yıllardır o kadar yatırım yaptılar... Bir yasakla pes edip gidecek değiller ya...
Pes etmediler... Mekanlarının konseptini değiştirdiler.
Artık Alaçatı ve Çeşme'de dağ taş pub oldu.
Ve bence çok da iyi oldu.
Barların, gece klüplerinin müzik yayınına getirilen saat kısıtlamasıyla artık ayakta kalması mümkün değil.
Şimdi hem atıştırmalık, hem de erken saatlerde buluşup fonda hafıf bir müzikle sohbet etmelik pub'lar birbiri ardına kapılarını açıyor.
Bu hem iki açıdan da iyi oldu.
1- Alaçatı artık hem eğlenecek hem de dinlenecek ayarı tutturdu.
2- Gece hayatında yaşanan fahiş fiyat saçmalığına bir gem vuruldu.
Gerçi bizde pub kültürü ne kadar var tartışılır ama yine de bu moda Alaçatı ve Çeşme için olumlu bir gelişme gibi görünüyor. Ben sevdim, doğrusu :)

oncek-ozicer-3