Türkiye, sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan tehlikeli bir rotaya giriyor. Sağduyu egemen olmazsa bu rotanın çizdiği yolun sonu görünmüyor. Güvenlik yasasına yönelik yaklaşımlar bunun somut göstergeleridir. Yasanın içerdiği yaklaşımla çıkmaması için TBMM’de ve sokaklarda eylem yapacaklarını açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a, Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Akacak kandan sorumlu olursun” dedi. Demirtaş bunun üzerine akacak kanın sorumlusunun yasayla polise “VUR” yetkisi veren hükümet olacağını söyledi.
Bu gelişmelere paralel olarak Cumhubaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Din Şurasında “Artık defansı bırakın, atağa geçin. Ben arkanızdayım” sözleri “Evde zorla tutuyorum” dediği yüzde 50’ye bir mesaj olarak algılandı.
Yasa çıkartmak sorun değil. Sorun, bunları uygulayacak kadroların, yasaları ne kadar içselleştirdikleri ve nasıl algıladıklarıdır.
Karakolun girişinde kolunda ve çevresinde onlarca polis varken yumruklanan ve linç edilmek istenen eski milletvekili Fevzi Başaran olayı, güvenlik güçlerinin konumunu ortaya koyan somut bir göstergedir.
Kamu düzenini korumayı, iktidarı korumak olarak algılayan güvenlik güçlerinin çıkartılmak istenen yasayla verilecek yetkileri demokratik ve bireysel haklarını korumak amacıyla yapılacak eylem ve girişimlere nasıl davranacağı konusu bir çok endişeleri de beraberinde getirmektedir.
“KAN” üzerinden yapılan siyaset, her zaman ülkelerde bir felaket zinciri oluşturmuş, onarılmaz yaralar açmıştır.
Onun için Türkiye’yi yöneten ve yönetme iddiasında olanlar söyledikleri sözlere dikkat etmeli, iç barışı bozacak oluşumlara neden olmamalıdırlar.
Bu yazı Dokuz Eylül Gazetesi'nde 15 Aralık 2014 tarihinde yayınlanmıştır dikkatlerinize sunulur.