Sevgili okurlarım, 30 Ekim 2020 günü İzmir depreminde Bayraklı ve Bornova ilçeleri depremden çok etkilendi. AFAD'ın yaptığı açıklamaya göre, bu depremde 117 kişi öldü ve 1034 kişi yaralandı. Bayraklı'nın Manavkuyu Mahallesi depremden en çok etkilenen yer oldu.
6.9 şiddetindeki depremde çok sayıda bina yıkıldı. Hayatını kaybeden yurttaşlarımızın acısı yüreğimizi burktu, içimizi yaktı.
Ne yazıkki terör ve deprem Türkiye'nin bir gerçeği. Deprem riski taşıyan büyük kentlerimizde, Allah korusun, 7 ve üstü şiddetinde bir deprem olsa bunun sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum. Ülke olarak başımızdan eksik olmayan deprem sorunu konusunda yaşananlar, hafızalarımızdan çok çabuk siliniyor ve kolay unutuyoruz.
Deprem gerçeği konusunda devletimizin stratejileri ve uzun vadeli planları ne yazık ki yok. Türkiye'nin deprem konusunda bir hedefi ve programı olmalı. Deprem fonunda biriken milyarlarca liranın nerede olduğu, nereye nasıl harcandığı hala bilinmiyor. Bu fon deprem için kurulmadı mı? Devlet her türlü olasılığa karşı depremle ilgili stratejiler üretmekte yeterli değil, duyarlı da değil. Sosyal devletin temel işlevi, deprem bölgelerinde her türlü tedbiri önceden alıp gereğini yerine getirmek olmalı.
Japonya, sosyal devlet konusunda dünyaya örnek bir ülkedir. Japonya, yaşadığı depremlerde çok vatandaşını kaybetti. Ve depremden ders çıkardı. 7 ve 8 şiddetinde depremler olsa bile artık Japonya'da can ve mal kaybı olmuyor, binalar yıkılmıyor. Japonlar binaların inşasında yüksek teknoloji kullanarak bunun tedbirlerini almışlar. Yapı teknolojisinde gereğini yıllar önce yapmışlar. Devletimiz, belediyelerimiz deprem bölgesinde binaların depreme dayanıklılığı yönünde gerekli çalışmaları yapmazsa, depreme dayanıksız binalar zaman kaybetmeden tespit edilerek yerlerine yeni binalar inşa edilmezse, olası yeni depremlerde daha nice canlarımızı kaybedeceğimiz açıktır.
Sosyal devletin temel görevi şu olmalıydı; Manavkuyu'da bölge halkına "Kardeşim yıkılma, biz yanındayız" demeliydi ve gereğini bu ana kadar yapmalıydı. Sevgili okurlarım, Manavkuyu şimdi artık bir virane şehir olmuş. Binalar boşaltılmış, kapıları, pencereleri sökülmüş, yıkılmaya yüz tutmuş yüzlerce yorgun bina kapkaranlık, artık o binaların ışıkları yanmıyor. Bir ölü şehir sanki Manavkuyu. Gezdikçe ve gördükçe İnsanın vicdanı sızlıyor, içi yanıyor. Felaketten yorgun binalar belli ki depremden çok etkilenmiş.
30 Ekim 2020'de meydana gelen İzmir depreminde; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, büyük çabalar sarf etmiştir. Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı'nı çadır kent haline getirmişti. Deprem mağdurları burada uzun süre barındırılmış, mağdurların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunları yerinde çözülmüştür. Tunç Soyer'e bir kez daha İzmir halkı önünde teşekkür ederim. Şimdi bir konuya açıklık getirmek gerekiyor. İzmir Bayraklı'da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 40 katlı, 50 katlı binaların yapılmasına izin veriyor ve büyük rantlar oluşuyor. Sorumuz şu: Depremden etkilenen afet bölgesi Bayraklı Manavkuyu Mahallesi'nde riskli binaların yerlerine yeni binaların yapılması için bakanlık kat artış iznini neden vermiyor? 7 katlı binaların yerine 10 katlı, depreme dayanıklı yeni binaların yapılmasına izin verilmemesini anlayan varsa beri gelsin!..
Buradan tüm yetkililere sesleniyorum: Manavkuyu bir emekli kenti. Burada oturan insanların çoğu emekli ve orta gelirli. Bu insanlar oturdukları evleri kredi ile almış. Burada oturan vatandaşlarımız evinin kredisi bitmeden depremde oturduğu binası başına çökmüş. Müteahhit firmalar konut maliyetlerinin 400-500 bin liradan aşağı yapılamayacağını söylüyorlar. Deprem mağdurları bu parayı nasıl verebilirler? Faizlerin bu kadar yüksek olduğu, enflasyonun tavan yaptığı, malzeme fiyatlarının her gün arttığı bir ortamda deprem mağdurları bu işin içinden nasıl çıkabilir? Çıkamaz.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, kat artışı için bütün çalışmaları yapmaya hazır. Peki sosyal devlet nerede? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nerede? Gökdelenlerin yapılmasına ses etmeyen mimar ve mühendis odaları nerede? Sözün özü şu: Kat artışı Bayraklı ve Bornova ile sınırlı kalmalı. Çünkü burada felaket yaşanmış. Kat artışıyla gökyüzünün tapusu bozulmaz. Kimseyi de bozmaz. Depremin siyaseti asla olmaz. Gelin bu virane şehri yeniden ayağa kaldıralım. Vicdanımızı ve samimiyetimizi ortaya koyarak gelin depremzedelerimizin bu acı mağduriyetlerini el ele vererek birlikte çözelim.