Dünyamız yoksulluğun, açlığın, insanın insanı sömürdüğü yönetimlerin, savaşların; haksızlık, işkence, terör gibi olguların, doğaya acımasızca  kıyımın sancılarını yaşarken, şairin bunları görmezden gelme ayrıcalığı yoktur.

Tüm bunlara çağından sorumlu olan şairin ilgisiz duyarsız  kalması olanaklı mı? Değil elbette.

Salt iletisi olsun diye yazmam şiirlerimi; ama söyleyeceklerimin de yaşananlardan kaynaklandığını bilirim. Geçmişin şiir oluşumları, şiir devinimleri, akımları bir sonraki dönemlere de ivme kazandırır  diye düşünürüm.

Birinci yeni dediğimiz Garip şiiri olmasaydı, uyağın, veznin, aruzun, hecenin  egemenliğini sarsabilir miydi şairler? Geçmiş dönemi yadsımak değil; yaşanan zamanları algılamak, yeni söylemler oluşturmak, yeni sesler çoğaltmak için yaşamın doğasındaki hakkı kullanmanın gereğine, önemine inanırım.

Tüm doğa oluşumları, kır seçkileri şiirimde kendilerine bir yer bulurlar. Duyarlıdır benim şiirim. Yaşadığım kentlerdeki doğa kıyımları, doku bozulmaları, kent bozgunu acıtır içimi.

Toplumsal sorunlar, kıyımlar, öldürümler, acılar, töre yozlaşmaları, kadına yönelik baskı ve yok etme aymazlığı, gelenek sapmaları  şiirimde ilençle yer bulur. Barışçıl duygular, sevmenin ve sevginin incelikleri, umudun aydınlığı, devrim duyarlığı şiirimin özge yolculuğunda yoldaşımdır.

***

Sanat, yazın, ille de  şiir zorlamayı, baskıyı, ilkelliği, çağdışılığı, sevgisizliği, korkuyu önermez, içermez; ama gerilimi, korkuyu, baskıyı, acıyı, duygu ve düşünce kirlenmelerini, duyarsızlığı insana duyumsatır.

Giderek sevgisiz, gülümsemesiz, gülüşsüz, içtenliksiz, sevecensiz, sevimsiz bir topluma dönüştük!

Kötü yönetiliyoruz; yaban, yavan,  yalan, talan, kayırmacılık üzerine kurulu bir düzenin dehlizinde kıvranıp duruyoruz.

Umut anlam kaymasına uğruyor!

Sevgi, mavi göğün sonsuzluğunda beyaz güvercinlerini uçuramıyor!

Karamsarlık, kötümserlik, güvensizlik sarmalındayız sanki.

Oysa sevgidir insanın tanrısı, dayanağı, gücü, yoldaşı, çoğulluğu, donanımı. Haydi o zaman semeleri taçlandıralım, “sevgilerde” buluşalım. Behçet Necatigil’e gidelim:

“Sevgileri yarınlara bıraktınız / Çekingen, tutuk, saygılı. / Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı. /Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)”

(…)

Siz geniş zamanlar umuyordunuz / Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. / Yılların telâşlarda bu kadar çabuk / Geçeceği aklınıza gelmezdi.”

Behçet Necatigil’e gitmişken, ben de bir ayraç açıp şu dizleri paylaşmıştım Küşüm Çınlaması kitabımda:

“telaş bahane / bitmeyen işlere sıradayız / inişler çıkışlar koşturmacalar / hepsi iyi tamam / ama neden kısa zamanlar yaratıp  kalbimizde / sevgiye yer açmayız”

Ve Halil Cibran’la kapatalım şimdilik ayracı:

“Sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini, / Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri... / Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de; /Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle... / Sevdiğinizde, 'Tanrı benim kalbimde, ' yerine, / Şöyle deyin, 'Ben kalbindeyim Tanrı'nın...'

Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...”

N’olur sevgiyi eksiltmeyin içinizden; sevgisiz ve şiirsiz kalmayın!