Maksim Gorki’nin yapıtıdır. Yıllar önce Murat Çelikel’in çevirisi ve Bülent Arın’ın yönetmenliğinde İzmir Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmişti.

Ben de dramaturg olarak kadrosunda yer almıştım. Ekim Devrimi’ne doğru gidilirken, Rusya’nın ahvalini burjuva dünyasının yarı aydınları özelinde anlatır. Bir yazlığa gelirler, çıkarcı, bencil, hiçbir çözüm öngörmeyen karamsarlıklarıyla birbirlerini yerler, hesaplaşırlar. Geriye çöplük içinde bir yazlık bırakılacak ve onu temizlemek, her şeye rağmen hayata olumlu bakan ve umutla sahip çıkanlara düşecektir.

***

Gorki, bütün büyük değişimler öncesinde hemen her ülkede yaşananları aktarmış, yapıtını evrenselliğe ve kalıcılığa ulaştırmıştır. İzlerken, ülkemizin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinin öncesini, sonrasını anımsar, sahnedekilere benzeyenlerden oluşan insan galerisinde dolaşırsınız. Korkak, hayatı doğru okuyamayan, hiçbir değere tutunamayan, dünyanın kendi çevresinde döndüğüne inanan, eylemsiz ama çok konuşan, çözümsüz ama çok yakınan, küstah ve saldırgan tipler vardır o galeride. Sanatta, bilimde, siyasette, basında her an rastlanabilen umutsuz vakalardır. Bu tipleri en güzel anlatanlar arasında Moliere’i ve Anton Çehov da özel bir yere sahiptir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dan Nazım Hikmet’e, Cevat Fehmi Başkut’tan Memet Baydur’a, Oğuz Atay’dan Selim İleri’ye, Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Aziz Nesin’e bizden de aynı temayı ve tipleri işleyen pek çok saygın kalem vardır.

Yaşadığı dünyayla, gerçekleriyle, sorun ve çözümleriyle yüzleşemeyen ama kâinatın nasıl kurtulacağına dair iri sözler etmekten geri durmayan, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş bu tipler, aynı zamanda kullanışlı aparatlardır elbette ve işleri bitince bir kenara bırakılırlar.

***

Sanat, olanı işleyip, olması gerekeni anımsatır, böylelikle hayata estetik ve düşünsel açıdan müdahale eder. Onu değerli, anlamlı, vazgeçilmez kılan budur. Ancak bir kısmını anabildiğimiz kalemleri okumak, çağırmadığımız ama hayatımıza bir biçimde girip, bir türlü gitmeyi bilmeyen 'Yaz Misafirleri'ni daha yakından tanımaya yarayacaktır. Bu güzelim memleketi sahiplenen, kirinden pasından temizlemeyi göze alan 'ev sahibi' miyiz, yoksa yalnızca kemirip, geride çöp ve kir bırakan 'yaz misafiri' miyiz? Bu büyük yazarlar, o yapıtları biraz da bunun için yazmıştır.

Ne demek istediğimizi anlamayanlar, gittikleri yazlıkların, kentlerin kasabaların köylerin haline, çöp yığınlarına, talana ve vandallığa kurban edilen güzelliklerine bakabilirler. Bu durumu bizzat yaratıp, üstüne sızlanıp yakınanlar var ya, işte asıl 'Yaz Misafirleri' onlardır. Onlardan biri miyiz, değil miyiz? İşte asıl mesele bu.