Gün geçtikçe yurt dışında yaşayan arkadaşlarımın sayısı artıyor. Geçtiğimiz günlerde onlardan biriyle konuştum. Adı Seda... Amerika'ya kocası ve çocuklarıyla yerleşeli 2 yıl olmuş. Böylece Indiana eyaletinde Fort Wayne'deki tek Türk aile olma şansına erişmişler.

Arkadaşlarıma, tanıdıklarıma ya da gidenlere neden Türkiye'den ayrıldıklarını sorduğumda ekonomiden siyasete pek çok neden sayıyorlar. Kadınlar ise bunlara ek olarak erkek şiddetini, tacizi ve psikolojik baskıyı da ekliyorlar.

Fort Wayne, ABD'nin orta kuzey bölgesinde bulunan bir sanayi kenti. Seda, başarılı bir iş kadını olduğu için o bölgedeki bir otomotiv firmasından teklif aldıktan sonra ülkeden gitmeye karar vermiş.

Ama onu cezbeden şey para değil... Yıllar içinde iyiden iyiye kaybettiğimiz ve de kimisinde zaten hiç oluşmamış bazı insani değerler.

***

Seda, Türkiye'de yüzde 85'i erkek çalışan olan bir fabrikanın tek kadın müdürüydü. Firma hala dünyanın 53 farklı noktasında hizmet veren global bir marka.

8 yıl önce Seda'yı sosyal medya üzerinden taciz eden bir çalışan için erkek İnsan Kaynakları Müdürü, "Ne olmuş yani, hakaret yok" demiş. Çalışana uyarı bile verilmemiş...

Bunun dışında hem iş yerinde hem de dışarıda farklı şekillerde pek çok psikolojik baskıya maruz kalmış. Bunlardan en fazlası, yurt dışına seyahatlere gittiği için "Ben olsam karımı çalıştırmam" diyen Bakım Müdürü ve diğer çalışanların baskıları. Söylemler bununla da kalmıyor, eşinin ne kadar rahat bir adam olduğundan başlayarak devam edip gidiyor. İşin garibi, benzer söylemleri; müdüründen, kayınvalidesinden ve en yakın kız arkadaşından da işitmiş olması.

Bir noktada kadınlar da kimi zaman yetiştirilme tarzlarından kimi zaman da kıskançlıklarından hem cinslerini kötülemekten uzak duramıyorlar.

***

Seda'ya 'Şimdi nasılsın' diye sorduğumda, "Cehaletten, yobazlıktan, cinsiyetçi yaklaşımlardan kurtulduğum için çok rahatım. Yaşadığım yere çok çabuk alıştım. Zaten iyi olana insan çabuk alışıyor" diyor.

'Doğumdan sonra kilo aldı' diye kimsenin kendisini eleştirmediğini, kıyafetlerine kimsenin karışmadığını, kız arkadaşlarına 'evde kalmışsın' baskısı yapılmadığını anlatıyor. Yaşadığı eyalette insanlara yaşı, cinsiyeti, medeni hali, nereli olduğu gibi soruların iş ortamında sormanın yasak olduğunu söylüyor. Seda, konuşmamızda yaşadığı bölgedeki bir hastanede gay bir hemşireye denk geldiğini ve hemşirenin sorunsuz bir şekilde işini yaptığına da dikkat çekti. Sanırım ABD'dekilerin, insanları gay olmaktan kurtaran bizdeki RTÜK gibi bir kurumları yok...

***

Seda, sadece tek bir örnek... Bugün Türkiye'de herhangi bir kadını çevirip sorun, biraz vicdanınız varsa eminim anlattıkları boğazınızda düğümlenecektir.

Ben bir erkek olmanın rahatlıyla yaşadım bunca yıl... Sütyenim görünecek, çorabım kaçacak, ağzımdan çıkan bir cümle hafif görünmemi sağlayacak, sürekli eve geç gelmek dedikodu yaratacak gibi sorunlarım olmadı hiç...

Buna karşı kadınların bugün yaşadıkları şiddet ise hiç bir tarife sığmıyor. Her gün bir bir öldürülüyorlar. Ve tüm bunlar ortadayken bir takım kişiler İstanbul Sözleşmesi'ni konuşmanın ve de tartışmanın bile gereğini duymadan kaldırılmasını istiyor. Hatta Meclis'i, Cumhurbaşkanı'nı bu yüzden tehdit edebiliyorlar.

Oysa kadınların tek bir istediği var: Erkeklerle eşit haklara sahip olarak yaşabilmek.

İstanbul Sözleşmesi bir an önce işler hale getirilmeli.