Z Kuşağı'na mensup olduğunu düşündüğüm ama ismini belirtmeyen bir gencimiz, kendilerine “Sizin yaşınızdayken Fatih, İstanbul’u fethetmişti” diyen bir demagog politikacıya güzel bir cevap yapıştırmış: “Evet. Ben de Fatih ile aynı yaştayım ama ne babam II. Murat gibi hükmü sınırsız bir Padişah, ne de Akşemsettin gibi Hocalarım var, memlekette oluşmasına katkı sağladığınız eğitim sisteminin ürünü karşınızda”
Şimdilerde herkesin genel kategoriler içinde tanımlamaya çalıştığı kuşak terminolojisini ilk kez İnsan Kaynakları Uzmanları kullanmaya başladı. Amaçları aynı yaş grubunu segmente ederek, onların tüketim, iletişim, yaşam biçimi, öncelikleri gibi konulardaki tercihlerini analiz ederek, çalışma dünyası içinde verimlilik referanslı sonuçlar elde edebilmekti. Örneğin, 1981 ila 2000 yılları arasında doğanlar ile yapılan çalışmalarda, onların hedef odaklılık, özgüven, farklılıklara saygı ekseninde gelişen toplumcu sosyal sorumluluk tavırları ve teknolojiye hakimiyetleri ile her konuya neden, niçin (whY) ekseninde yaklaşmaları yüzünden 'Y' harfi ile etiketlendiler.
Bugünlerde de gelecek seçimlerde sonuçları belirleme olasılığı kapsamında 1997 ve sonrasında doğan kitlenin muhtemel siyasi tercihleri bir çok araştırma grubu kafa yormaya başladı. Bu konuda OECD, BM gibi uluslararası kuruluşlar ve London School of Economics gibi üniversiteler de raporlar yayınlıyor. Elbette, mutlak gerçek analizler elde etmek mümkün değil. Çünkü polimorf bir yapı sözkonusu. BM İnsani Gelişmişlik İndeksi'nde de vurgulandığı gibi, aile bazlı sosyo kültürel ve sosyoekonomik imkanlar dahilinde sağlanan eğitim, bu çocukların potansiyellerini ortaya koymaları için eşit imkanlar vermiyor. Ne yazık ki, yetişen insanların yeteneklerine odaklanan ideal bir toplum ve eğitim sistemi, 2020 yılında bile tanımlsanmış değil. Dolayısı ile sosyopolitik olarak bir genelleme içinde Z Kuşağı profili yapmak mümkün değil. Temel eğitimi bile olmayan bir kişi ile saygın bir üniversitede marjinal bir konuda doktoraya başlamış olanlar, doğum yılları aynı olduğu için bu kuşak içinde değerlendiriliyor. Geçenlerde bir akademisyen bu kuşakla ilgili 'bandwagon effect' tanımlamasını yapmıştı! Yani sürü psikolojisi, bir tür kazananın yanında olma ruh durumu. Ama bu kadar sığ bir düzlemde oy vereceklerini sanmak, onlara haksızlık olur. Belki apolitik bir perspektifleri olabilir, hatta sandığa gitme oranlar bile düşük olabilir, ancak sosyal medya hakimiyetleri ile ABD Başkanı Trump’ı trolleyebilecek yetenekteler. Onlar için sosyal medya sadece varoldukları bir yer değil, ciddi paraların da kazanıldığı bir gelir kapısı. Kuşağın yüzde 80’ine yakını Instagram, Facebook, YouTube, Tiktok ve Twitter gibi yaygın ve/veya çok bilinmeyen digital platform sunucularının gezgini. Günün en az dörtte birini internet ortamında geçiriyorlar. Daha egosantrikler, özgüvenleri tavan yapmış, özgür ruhlu,hızlı düşünen ve aksiyon alan bir kitle olarak karşımızdalar. Trump örneğinde olduğu gibi,karşılarında Devlet Başkanları bile olsa dislike manuplasyonları ile moralleri bozabiliyorlar! Onlar, sığ, temelsiz, içten olmayan boş demagojik söylemleri değil, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü perspektifinde çevreye, küresel iklim değişikliklerine, habitat daralmasına, sıfır atık ile hayvan hakları bağlamında küresel ve insani sorunlarına karşı geliştirilmiş somut politikaları duymak istiyorlar.
Sizce, bu konuda onları tatmin edecek söylemleri ve politikaları olan bir parti var mı?Sanmıyorum. Dolayısı ile,bu kuşağın hiç haz duymayacağı, 7 milyon Z Kuşağı'nın oyunu nasıl alacağız tarzı primitif politik yaklaşımlar yerine, bir zahmet, parti programlarının içeriğini küresel değerler ile zenginleştirip, bu kuşak ile aynı dili kullanan parti yüzlerini oluşturalım. Doğrusu bu zor bir şey. Güncel politik dünyanın yönetici sınıfı bunu başaramıyacaksa, Z Kuşağ'ını rahat bıraksınlar! Ama bunu yapamayan partiler ciddi bir maliyet ile karşı karşıya geleceklerdir,ş imdiden söyleyelim.