Yıldız falcısından medya muskacısına, politika cambazından ekran şaklabanına, hayal tüccarından yalan talan erbabına, titrek sanat fenerlerinden tıntın kültür ibişlerine, yobazından döneğine, velhasıl cümle arsız utanmaz 2025 üstüne car car öterken, biz niye susalım, neyimiz eksik? İki kelam da biz edelim, temennilerimizi dillendirelim.

Yeryüzünün en vahim ve korkunç dönemlerinden birinden geçiyoruz. Yazdıklarıma aşinalar bilir ki, ben bu dönemi “Yeni Ortaçağ” olarak niteleyen ilk kalemlerden biriyim. Bu nitelemem, her açıdan doğrudur, haklıdır ve yerindedir. Çünkü yeryüzü, hazin bir cehalet, unutkanlık, algısızlık, aymazlık, vazgeçiş, ilkellik, şiddet nöbetine tutulmuş haldedir. İnsanlık, 2025’in eşiğine kadar getirdiklerinden, birikimlerinden, değerlerinden, deneyimlerinden, derslerinden vaz geçmek üzeredir. Hatta üstünde yaşayacağı tek gezegen olan yeryüzünün birçok yerinde, çöpe atmıştır. Geçmişine ve geleceğine ihanet etmiş, genç kuşaklarını korkunç bir belirsizliğin pençesine bırakmıştır. Bu acımasız pençenin uzantıları, emperyalizmin Medusa’sının yılanlarına benzer biçimde yeryüzüne, kimi sözde seçimle kimi darbeyle kimi nereden çıktığı bilinmez halde dağıtılmış tiplerdir. Medusa’nın gözleri ekranlardır, sosyal medyadır, hayatımızın her alanındaki kameralardır, cebimizdeki akıllı telefondur. Her yerdeler, hepimizi izlemekteler, hayatımızı belirlemekteler ve elbette bu korkunç egemenlikle tehditten korkutmaya, boş vaatten yalana her türlü aracı kullanmaktalar. En büyük araçlarıysa, unutma zehriyle büyüyen belleksizliktir, algısızlıktır, cehalettir.

İşte ellerinde cetvel, yeryüzünün en kadim coğrafyalarını kendilerince yeniden belirlemekteler. Bunu yaparken hiçbir değeri umursamıyorlar, her şeyi sıfırlamaktan kaçınmıyorlar, inançları, değerleri, kültürleri çarpıtmaktan, değersizleştirmekten, birbirlerine düşman etmekten, nihayet halkları birbirlerine kırdırmaktan ne çekiniyorlar, ne utanıyorlar ne de insanlığa neler yaptıklarını düşünme erdemi gösteriyorlar. En vahim ve elim olanı ise, bütün bunların doğallaşması, rutine inmesi, normal karşılanmasıdır. Dahası bu korkunç çarkın dışında kalmanın, aptallık, enayilik olarak kabul edilmesidir.

Bilinenleri yinelemek, içinizi daha da sıkmak istemem. Zaten yazının burasına gelene kadar, kaç kişinin okumayı bıraktığını üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorum. En iyisi başa dönüp, soruyu yinelemek ve kendimce yanıt vermek olacak.

Değerli okur dostlarım, 2025’in “Anımsama Yılı” olmasını düşünüyor, öneriyor, umuyorum. Neden?

Yukarıda çizmeye çalıştığım iç karartıcı fotoğrafın nedeni “unutmaktır” da ondan. Doğayı, tarihi, coğrafyayı, yeryüzünün tüm canlıların ortak evi olduğunu unutmak… İnsanlığın büyük serüvenini, acılarını, hüzünlerini, yıkımlarını unutmak… İnsanlığın tüm belalardan, yıkımlardan, kötülüklerden, eşitsizlik ve alçaklıklardan kurtulduğu o büyük dönüm noktalarını unutmak… O büyük dönüm noktalarını oluşturan, kurtuluş ateşlerini tutuşturan bilim, sanat, düşünce sıçramalarını unutmak… Onlar sayesinde insanlığın kirlerinden, utançlarından, hatta suçlarından arınıp “Bir daha asla!” çığlıkları attığını unutmak… İşte bütün bunların tutanağına, insanlık belleğinin anıtlarına dönüşen sanatı unutmak… Aklı ve onun şaheser sonucu olan düşünceyi ve bilimi, onlar sayesinde ulaşılan sonuçları unutmak… Unutmanın şu güzelim yeryüzünün başına ne belalar açtığını unutmak! Siz unutulanlar listesine kim bilir daha nicelerini eklersiniz ki, bu yazının bir amacı da budur.

Ki işte o zaman çarenin “Anımsamak” olduğunu bulabiliriz. Dünyada bütün büyük dönüşümlerin en büyük gerekçesi ya da güç kaynağı anımsamak olmuştur. İnsanlık, yaşananları unutmadığı, yaşanması gerekenleri tasarladığı, daha yaşlanır bir yeryüzü olabileceğine inandığı için bizi 2025’e açılacak kapının önüne ulaştırmıştır ve insanlık bu gerekçelerin soylu duruşu ile bugün yaşadığı sefaletin utancı arasına sıkışmış durumdadır.

Birkaç gün sonra, 2025’in kapısını açacağız. Takvim ya da zaman hiçbir zaman mucize getirmez. Yani 2025’te yeryüzünün ve memleketlerinin bugün yaşadıklarından kurtulması, insanların çabası, çalışkanlığı, direnişi ve bu dünyanın değişebileceğine olan inancıyla mümkün olacaktır. Mümkün olanlar ve olduranlar sayesinde hala bunları yazıp okuyorsak, unutmamayı ve unutturmamayı başarmak, örneğin çağdaş, laik, demokratik bir ülkenin nasıl yaratıldığını anımsamak ve anımsatmak zorundayız.

Bunu başaramadıktan sonra, istediğin kadar dilek tut, adak bağışla, dua et, nutuk at ya da ağla, zaman asla senin olamayacak. Önce unutmamayı ve anımsamayı başarmak zorundayız. Doğru düşünmenin, tasarlamanın ve davranmanın başka yolu yok.

Bu umutlarla yeni yılınızı, dostça ve yoldaşça dileklerimle kutluyorum. Mutlaka başaracağız, çünkü biz başaranların mirasçılarıyız. Bugünlerimiz için bedel ödeyenlere ve yarınlar için gözlerimize bakanlara borcumuz var. Anımsamaya buradan başlamalıyız.