Türk futbolunun kurtuluşu gençlerde... Ama öyle genç gibi görünen papazlarda değil... Gerçekten pırıl pırıl futbolcularda. Son dönemde herkesin gözü bu doğrultuda seri üretime geçen Altınordu'da... Salih Uçan ile başlayan seri, Çağlar Söyüncü ve Cengiz ile devam ederken Berke ve Barış da işin içine dahil oldu. Ben bu başarı hikayesinde farklı yerlere dikkat çekmek istiyorum. İşin normal boyutu belli. Futbolcular küçük yaşta beğeniliyor. Altınordu Kulübü'ne geliyor ve harika bir eğitimden geçiyor. Güzel tesisler, güzel eğitmenler... Futbolcu olmak kadar, insan olmak öğretiliyor. Doğaya ve hayvanlara saygı öğretiliyor. Peki ya sonrası... Bu kısım da önemli. Altınordu Kulübü işin medya kısmını da iyi yapıyor. Yani olayın marketing bölümünü. Yerelinden ulusalına kadar basına verilen önem iyi futbolcunun geleceğini belirliyor. Yoksa eminimin ki Türkiye'de ne Cengizler, ne Çağlarlar haberimiz olmadan kaybolup gidiyor. Elindeki dünyanın en iyisi olsa duyuramadıktan sonra neye yarar.... O yüzden İzmir'den başlayan zincir Avrupa'daki basına kadar sağlam devam ediyor. Kaybolanlar kolay yoldan altyapıcılık yapmak isteyenlere en güzel örnek. Yoksa alırsın yetiştirirsin, sende oynadıktan sonra bir alt lige gönderirsin.
Bana göre bir alkış da kulubün başarısının gölgesinde kalan Hüseyin Eroğlu'na... Dostluğumuz, arkadaşlığımız bir yana... Ama yiğidin hakkını vermemiz gerek. Altyapıdan gönderilen genç fidanları yok etmedi. Zamanında ve yerinde oynatıp değerine değer kattı. “Fırsat bu fırsat” deyip de üst lige çıkma uğruna kulübün ideallerine ihanet etmedi. En zor maçta da, en kolay maçta da hak eden formayı aldı. Yıldızları daha da parlatıp Türk futboluna sundu. Kariyerin peşinde değil, sistemin peşinden koştu. Aykut Kocaman'ın sözü çok doğru... Kulüplerin yüzde 40'ı Altınordu gibi olsa yolumuz aydınlanacak. Ama sanki daha o yol uzun gibi...