Hangi birini yazacaksın?
Ülkede satacak fabrika bırakmayan politikacıyı mı?
Ormanı yakan mangalcıyı mı?
Yangın uçağından tasarruf edip, devletin parasını şatafata harcayan yöneticiyi mi?
İşçisini satan sarı sendikacıyı mı?
Kenti beton ormanına çeviren müteahhiti mi?
Parasını yurt dışına, vergi cennetine aktaran soyguncuyu mu?
Kifayetsiz muhterisi mi?
Hık deyicisini mi?
Saraylara sığmayan yüce kralı mı?
Sarayın soytarısını mı?
En iyisi, sözü önümüzdeki Pazartesi, ölümünün 104. yılında anacağımız büyük şair Tevfik Fikret’e bırakmak…
Sevgili A. Kadir’in Türkçesinden…
***
“Yiyin, efendiler yiyin; bu iç açıcı sofra sizin;
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek açsınız, bu yüzünüzden bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı, kim bilir?
Hepsi sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Hepsi sizin, hepsi sizin, hazır hazır, kolay kolay…
Verir zavallı ülke, verir nesi varsa; malını
Vücudunu, hayatını, umudunu, hayalini
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helalini
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…”
(“Han-ı Yağma”, Yağma Sofrası)
***
Hafta içinde saygıyla, sevgiyle andığımız Can Yücel’in “Bir Numaralı Halk Düşmanı”nından bir alıntı ile bitirelim mi?…
“Reis bey dedim Reis bey
Asın beni dedim dövün öldürün beni
Suçluyum dedim kahpenin soysuzun biriyim ben
Vatan hainiyim belki de
Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na’aptım biliyor musunuz “
diye başladığı şiirini şöyle bitiriyor şair:
“Biliyorum suçluyum razıyım cezama
Çalmadım öldürmedim ama
Daha kötüsünü yaptım
Na’aptım biliyor musunuz Reis Bey
Tuttum insanları sevdim”
(Can Yücel, Yazma-Sevgi Duvarı)