Biz gazeteciler için 2 Ağustos tarihi özeldir. Efsane başkanımız, yürekten sevdiğimiz ağabeyimiz gazeteci-yazar İsmail Sivri’nin ölüm yıldönümüdür 2 Ağustos.

16 yıldır hiç sektirmeden anıyoruz. Anmaların bana göre en hoş yanı, anmaya gelenlerin bir görev gibi değil, İsmail Sivri deyince gözleri gülümseyerek törene gelmeleridir. Bir insanın, kaybettiği birini düşününce gözlerinin içinin gülmesinden daha iyi bir miras var mıdır?

Her yıl vurguladığımız konu ve soru şu aslında;  İsmail Sivri ağabeyimizi farklı kılan neydi?

Çok iyi gazeteci olması?  İnsanlara sıcak, samimi davranması? Meselenin özünün insan sevgisi olduğunu kavraması mı?  Evet tümü ama artısı da var.

Hep anlatıyorum bugün yazayım.

Milliyet Gazetesi’nde Ege Bölgesi Yayın Koordinatörü olarak çalışıyorum. İnanılmaz civcivli kaos bir ortam.  Gazeteyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Harran gürran.

Hal böyleyken İsmail Sivri babamız sık ziyaretimize gelirdi.  (Gazetecilerin çoğu tonton yapısı nedeniyle kendisine baba derdi)

Herkes hoş geldin diye karşılar, sarılıp öpüşür ve anında işine dönerdi. Biz ise koyu bir sohbete başlardık. Bir gün uğurlarken “şimdi bunlar iyi gazete yapmaya çalışıyorlar ya, oysa hayatın içinde yaşamadan, insanlara dokunmadan iyi gazeteci olamazsın. Mümkün değil. Ben sana dün arkadaşlarla yemekte öğrendiğim bir gelişmeyi söyleyeceğim” dedi. Söyledi. Gazetenin manşetini değiştirdik.

‘Halkımın iyiliği için’ diyerek halkına tepeden bakanlardan, “her şeyi ben zaten iyi yapıyorum” edasıyla kimseleri dinlemeyenlerden, arasına mesafe koyduğunda ulaşılmaz görünmekten haz alanlardan öylesine sıtkımız sıyrıldı ki, İsmail Baba’nın karşındakini yüreğiyle gören gözleri hala değer buluyor.

İsmail Başkan her 2 Ağuştos’ta sanki kulağıma şunları fısıldıyor:

“İyi bir gazeteci olmak için sağlam, samimi diyaloglar kurmak gerekir, insanlarla iletişim kurmaktan çekinme ve onları küçümseme. Ancak gerçek bir haber varsa ve belgeliyse kimseyi, babanı dahi dinleme!”

Evet samimiyet. İşin özü, bu ve Türk basını her şeyden önce samimiyetini yitireli çok zaman oldu. Haberini hissederek, meslek etiği değerlerini gözeterek yapmak yerine, ‘güç odakları ne der’” bakışıyla yazan, yorumlayan, dedikoduyu kulis haberine çevirenlerle doldu ortam. Ama bir avuç cesur insan var işte. İsmail Baba gibi, kendini değil yaptığı haberi önemseyen, ismini parlatma derdi yerine halk adına hak arayan, halka insana, karşısındakine gerçekten değer veren.

İsmail Sivri’nin bıraktığı en büyük miraslardan biri İzmir Gazeteciler Cemiyeti’dir.

Önceki gün 78 yaşına bastı cemiyetimiz, dimdik ayakta ve sağlam adımlarla yoluna devam ediyor. Ona layık, kapılarını tüm meslektaşlarına açan bir cemiyet yaratmak en büyük kıvancımız.

En iyisi yazımızı meslek büyüğümüz gazeteci-yazar Okan Yüksel’in şu sözleriyle bitirelim.  

“Ben İsmail Sivri denince büyük şeyler anlarım. Açık deniz dalgalanmaları gibi sevgi, yanardağ patlamaları gibi dostluk ve tepeden tırnağa adam olma nitelikleri vardır. Bazı insanlar  ölümsüzlük şerbetini içmişlerdir ve onlar öldükten sonra da yaşarlar. Öldükten sonra da yaşayacak olanlar arasında ön sıralarda bulunan, halkına bir sevdayla, sevgiyle yaklaşan İsmail Sivri’dir”

Göğü selamlıyor ve ben İsmail Sivri deyince, “Yüreğini kaybetmemiş bir meslek ustası anlarım” diyorum.