Bundan 70 yıl önce bilim insanları iklim değişikliğine dair dünyayı uyardığında konunun önemini kavrayan kişi sayısı çok azdı. Hatta çoğu insan iklim değişikliği diye bir şey olduğuna inanmamıştı.
Küresel ısınma teorisi 1800’lerin sonlarında ortaya atılmıştı. İklim değişikliğine dair çalışmalar ise 1950’lerde bilim insanlarının atmosferdeki CO2 seviyelerinin artışını ve bunun olası etkilerini değerlendirmesiyle başladı.
İklim değişikliği ve küresel ısınma konularının ciddiye alınıp da uluslararası düzeyde ele alınabilmesi içinse bundan 30 küsur yıl geçmesi gerekti.
*
1988 yılında, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli kuruldu. 1992’de ülkelerin sera gazı emisyonlarını kontrol altına almak için Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzalandı. 1997’de Kyoto Protokolü ile gelişmiş ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt etti. 2015’te iklim değişikliği ile mücadele konusunda tarihteki en geniş katılımlı ve kapsamlı uluslararası anlaşma olan Paris Anlaşması imzalandı.
Paris Anlaşmasının üzerinden de yaklaşık 10 yıl geçti. Halen daha iklim değişikliğine dur diyemiyoruz. Küresel ısınmayı frenleyemiyoruz. Fosil yakıtlardan vazgeçmiyoruz.
*
70 yılda küresel sıcaklıklar tahminlerin ötesinde arttı. İklim değişikliği artık sadece kağıt üzerinde değil bizzat günlük yaşantımızda etkilerini hissettiğimiz bir gerçeklik.
Mesela son günlerde İzmir Körfezi’ni saran kokunun nedeni de meğer küresel ısınma ve iklim değişikliğiymiş.
Bir süredir Körfez’in rengindeki değişim ve ardından gelen toplu balık ölümleri sonrasında dayanılmaz bir leş kokusu özellikle Turan ve Bayraklı sahiline yayılmıştı.
Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekipleri sudan ve ölü balıklardan numuneler topladı. Bir yandan laboratuvar sonuçları beklenirken, İzmir Büyükşehir Belediyesi ölümlerin plankton patlamasından kaynaklandığını duyurdu. Açıklamada şu bilgiler paylaşıldı:
Deniz suyu sıcaklığı küresel ısınma ve iklim değişikliği etkisiyle artarak 29 dereceye ulaştı.
Bu ortam "Dinoflagellate Gymnodinium" cinsi tek hücreli canlıların (planktonların) popülasyonunda ani artışları beraberinde getirdi.
Denizin yüzey rengini kızıl-kahverengiye çeviren planktonlar sudaki oksijen miktarını azaltarak balık ölümlerine yol açtı.
*
Ölü balıkların kokusu iklim değişikliğinin kokusu. Ani ve şiddetli fırtınaların, hortumların, kasırgaların sesi iklim değişikliğinin sesi. Aşırı sıcaklıklar, kuraklıklar iklim değişikliğinin nefesi.
Acaba diyorum, 1950’lerde işi ciddiye alıp harekete geçseydik bugün iklim değişikliğini kontrol altına alabilir miydik?