Euro 2020'de A Milli Takım'ın yaşadığı hezimetten sonra, Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi ön elemesi ilk maçında PSV Eindoven karşısında varlık gösterememesi, Avrupa ile aramızdaki farkın gün geçtikçe arttığını gözler önüne serdi. G.Saray'ın UEFA Kupası'nı almasının ardından Dünya 3.'sü olduğumuz dönemde Avrupa ile aynı düzlemde futbol oynayabiliyorken, yıllar geçtikçe çağın gerisinde kaldık. Milli Takım ve Galatasaray'ın, tempolu oyun karşısında aciz duruma düştüğünü gördük. Tekniği-taktiği geçtim, hız ve kondisyon olarak modern futbol ile aramızdaki makasın açıldığı apaçık ortaya çıktı. Teknik direktörlerimizin her zaman söylediği, " Yurtdışındaki takımlar ile aynı idmanları yapıyoruz. Artık internet diye bir şey var. Her bilgiye ulaşıyoruz. Misal Arsenal'in antrenmanına bir tıkla ulaşabiliyoruz" söylemlerinin içi boş olduğunu maalesef gördük. Yıllardır takımlarımızın idmanlarını takip eden biri olarak, biz doğru antrenman yapmıyoruz. Özellikle en büyük eksiğimiz olan güçlenme ve devamlılık anlamında disiplinli bir çalışmamız yok. Bunda futbolcularımızın da sorumluluk sahibi olmamaları etkenlerden biri. Kendi isteğiyle, bacaklarını, ya da kollarını güçlendirmek için idman sonrası ağırlık çalışan çok az futbolcu var. İdmandan sonra kendine yatırım yaparak, üst liglerde oynamanın hayalini kurmaktansa, antrenman biter bitmez gazlayıp nargile kafeye gitmenin hayalini kuran daha çok futbolcu şu an piyasada. O sebepten oyuncuların insiyatifine bırakmadan teknik ekip bu işi devralmalı. Bir sistem içinde hangi futbolcunun, hangi kas grubu eksikse, hangi özelliğini geliştirmesi gerekiyorsa belki de ödül-ceza yönetimiyle bu çalışmalar mecbur kılınmalı. En popüler örnek, her zaman kilolarından müzdarip olan Arda Turan, 2011 yılında Atletico Madrid'e transfer olduktan kısa süre sonra 5 kilo verip, oldukça atletik bir görüntü ile karşımıza çıkmıştı. Doğuştan olan yeteneğinin üstüne kondisyonununu da ekleyip, lig şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi finali ve Barcelona'ya transferle taçlanan harika bir kariyer yapmıştı. Türkiye'ye döndükten sonra ise hızla eski görüntüsüne döndü. Bu bağlamda ülkemizde hangi kulüp, hızlı ve dinamik futbola geçişi sağlarsa oynayacağı ligde şampiyonluğu domine edebilir. Tabi bu anlayışı sergilemek için, genç ve taktik disiplini olan futbolcuları seçmek, ayrıca kaliteli yardımcı antrenörlerle, eldeki oyuncuları ve oyunu geliştirecek yapıyı kurmak gerekir. Milli Takım'ın ve Galatasaray'ın yaşadığı hezimetlerde kalifiye yardımcı antrenör eksikliğinin payını atlayamayız. Bu konuda Göztepe önemli bir atılım yapmışa benziyor transfer döneminde. Süper Lig'e çıktığı 2017-18 sezonunda Süper Lig'in en yaşlı takımı olan Göz Göz, yaptığı takviyeler sonrası şu an 25 yaş ortalamasıyla ligin en gençlerinden. Yapılan transferler de 30 yaşının altındaki isimler ve İzmir'in futbol iklimine uygun Balkan kökenli oyunculara yöneldiler. Menajer yönlendirmesi ile değil de bir planlama ile gidildiği aşikar. Teknik Direktör Ünal Karaman yardımcı ekibine modern eklemeler yapabilirse, sarı kırmızılılar çağın futbolunu oynamaya aday ekiplerden biri olabilir. Göztepe dışında, adı gibi Alanyaspor'a geçen sezon çağdaş bir futbol oynatan Çağdaş Atan da yenilenmesi gereken futbol iklimimizin bu döneminde öne çıkabilir. Futbulumuzun bu kırılma döneminden hangi takım faydalanırsa önü açık. Süper Lig'de şampiyon olmuş yüksek bütçeli takımların, elindeki yaşlı kadrolarla bu futbolu oynamaları imkansız. 30 yaş üstü şöhretli oyuncuların kontratından çıkıp, yepyeni bir kadro kurmak istediler varsayalım. O zaman da yollayacakları oyunculara ödeyecekleri fesih bedeli zaten komada olan maddi bütçelerini bitme noktasına sürükler. O sebepten, orta bütçeli, doğru yatırımlar yapan, Avrupa'nın hızlı, akışkan, güçlü futboluna adapte olan bir sürpriz takımın Süper Lig'in şu kırılma anı yaşadığı dönemde öne çıkması içten bile değil.