Yerler vardır, önünden defalarca geçersiniz, ama farketmezsiniz. Yani hayatımızda da çoğu zaman yaptığımız gibi. Bakarsınız ama görmezsiniz. Bodrum’a giderken, defalarca Bafa Gölü'nün kıyısından geçtiniz. Ama gölün karşı tarafındaki cenneti farketmediniz. Burası Latmos, günümüzdeki adı ile Beşparmak dağları.
Söke-Milas karayolunun Bafa Gölü'ne teğet geçtiği yerde restoranlar vardır. Belki burada oturup çay içmişliğiniz vardır. Belki de gölün balığından yediniz. Hatta gölden avlanan yılan balığından bile yemiş olabilisiniz. Karşı dağlara, Latmos (Beşparmak) dağlarına da bakmışsınızdır o zaman. Ama oradaki doğal güzellikleri, tarihi kalıntıları, nefis manzarası, değeri biçilmez mağara resimleri ile henüz tanışmadınız.
Olsun ben size anlatayım da, bir şekilde seyahat planlarınıza dahil edersiniz bir gün. Çünkü o derece önemli bir bölge ki. İlginç kaya formasyonları bile tek başına burayı çekici kılmaya yetiyor. Bu kayaçlar Gnays olarak isimlendiriliyor. Başkalaşım kayaçları grubundan, aynı mermer gibi. Granite benziyor ama granit değil. Volkanik desen o da değil. Milyonlarca yıl önce, ana kara hareketleri ile yeryüzüne çıkan, ancak diğer kütlelerce aşağıya bastırılıp tekrar eriyen kayaçlar yeryüzüne çıktığında bunlara Gnays, yani metamorfos, değişim kayaçları deniyor. Değişik şekilleri ile insanı adeta büyülüyor.
Tarihte Latmos bölgesinin, yani Heraklia’nın, Euromos’un, Milas’ın ana geçim kaynağı karbeyazı mermer ocakları olmuş. Ege Bölgesi'nin en önemli 3-4 mermer bölgesinden biri. Bazı bilim adamlarına göre, Halikarnas Mauseleum’u buranın mermerleriyle yapılmış. Didim Apollon tapınağı, Milet’in mermer yapılarının kaynağı hep burası.
Geçim kaynağı mermer
Gemilerle mermer blokları veya yarı bitmiş mimari yapıları veya lahitleri gemilerle deniz aşırı kentlere de yollamışlar. Ta ki Büyük Menderes’in getirdiği alüvyonlar Latmos körfezinin ağzını tıkayana kadar. O güne kadar körfez olan Latmos, sonrasında bir göle dönüşüyor. Ege Denizi kıyısında Karya’nın önemli bir limanı olan Heraklia, bir gölün kıyısına hapsoluyor. Ege Denizi ile, daha doğrusu dünya ile de bağlantısı kopuyor. Ticarete ve zenginliğe elveda diyor.
Yolu biraz sapa olduğundan, ana yol üzerinde bulunmadığından, oldukça geç keşfedilmiş bir bölge. İlginç mi ilginç, güzel mi güzel. Özelliklerini anlatmaya kelimeler yetmez. Doğası, tarihi, ilginç jeolojik yapısı... Bir tarafı seni ilgilendirmiyorsa, mutlaka senin seveceğin bir özelliği vardır. Ben gittim ama, o bölgeyi beğenmedim deme şansın yok yani.
Doğada yürüyüş
Yürümeyi sever insanoğlu. Bazılarına da Allah “Yürü ya kulum” der. O başka yürüme. Bizimki doğanın içinde, tarih ile doğa ile iç içe bir yürüme. Farklı yani.
Amatörce birkaç saatlik bir yürüyüş için pek çok olanak var. Kayaların içinde, İncil’den fresklerle anlatımları içeren küçük kilise yapılarını da görebileceğiniz. Beni öyle basit yürüyüşler kesmez derseniz, Latmos dağı size, Bizans döneminden kalma Yediler Manastırı’nı ve diğer manastırları da içine alan, muhteşem manzaralar eşliğindeki doğa yürüyüşü olanakları da sunuyor. Bunun yanında yörüklere misafir olacağınız çadırda gecelemeli, uzun yürüyüş rotalarının da olduğunu söylemek lazım.
Rehber şart
Bölgeyi bilen profesyonel turist rehberleri eşliğinde yapacağınız bir yürüyüşte sadece tarihi kalıntıları görmekle kalmıyorsunuz. Bu bölgedeki jeolojik oluşum, çiçekler, böcekler, kuşlar, yani doğası hakkında da çok detaylı bilgi alıyorsunuz.
Aydın Turist Rehberleri Odası (ATRO) üyesi profesyonel rehberler Yusuf Küçük, Arsun Atalar, Cengiz Serbeş bölgeyi tarihiyle, çiçeğiyle, böceğiyle karış karış bilen uzman rehberler. Yusuf Küçük, bunun ötesinde önemli bir zeytin ve zeytinyağı uzmanı. Özellikle yürüyüş turları bir uzman rehber eşliğinde yapıldığında, daha da anlam kazanır.
Kuş ve orkide cenneti
Bölge muhteşem görselliğinin yanında, önemli bir sucul ekosistemi ve kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeni ile pek çok kuş türüne ev sahipliği yapar. Kuş gözlemcileri bu nedenle bölgenin devamlı ziyaretçilerinden. Sakarmeke ve Elmabaş Patka kuşları burada kışlıyor. Kaşıkçı, Gece Balıkçılı, Erguvan Balıkçıl, Küçük Akbalıkçıl, Mahmuzlu Kız Kuşu, Tepeli Pelikan ve Flamingolar yüzlerce kuş türünden sadece birkaçı. Bu bölgede 271 çeşit kuş türü saptanmış. Dile kolay, 271.
Çok zengin bitki örtüsü nedeni ile halkın önemli geçim kaynaklarından biri de arıcılık. Zeytin ve zeytinyağı da aynı şekilde. Latmos dağlarının her türlü çevre kirliliğinden uzak coğrafyasında olgunlaşan zeytinlerden çıkan organik zeytinyağı çok değerli. Eşeklerin sırtında aşağıdaki köylere taşınan zeytinler, yağhanelerde geleneksel yöntemlerle sıkılıp kullanıma sunuluyor. Hani bir deyiş vardır ya. “Aydın’ın dağlarından yağ, ovalarından bal akar.” İşte o yağ bu zeytinlerden, bal da incirlerden.
Arıların dağlardaki çiçeklerden topladıkları ballara da modern dünyanın zehirleri bulaşmıyor. Çünkü burada doğayı kirletecek hiç bir şey yok. Pırıl pırıl gökyüzü altında muhteşem bir doğa. Çam kozalaklarından kazanılan çam fıstıklarından gelen geliri de yabana atmamak lazım. Son dönemde küner de denilen çam fıstığı altın değerinde.
Orkideler
Özellikle bahar aylarında yaptığınız yürüyüşlerde temiz hava, muhteşem bitki örtüsü canınıza can katıyor. Yukarıdan köylere ve Bafa Gölü'ne baktığınızda gördüğünüz manzara yürek ferahlatıcı. Biraz da botanikten anlıyorsanız, yürüyüşünüz çok daha anlam kazanıyor. Bölgede bulunan endemik, yani sadece bölgeye has bitkiler var. Orkideler ise inanılmaz derecede güzeller. Latmos dağlarında tam 76 çeşit orkide bulunuyor. Herbiri birbirinden güzel ve ilginç görünümlü. Diğer bitkilerin ise en önemlileri, çan çiçeği, deve göçüren, siklamenler, ahlat, dağ çileği, deve dikeni, kum zambağı, anemon, nevruz çiceği, dağ lavantası, hindiba, ebegümeci.
Heraklıa
Bölge anlatmakla bitmez. Biz artık yavaş yavaş, bir dönem çok önemli bir Karya kenti, limanı olan Heraklia’ya gelelim. Heraklia, döneminde Ege Denizi kıyısında önemli bir liman kenti iken, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonların Latmos körfezinin önünü kapatması ile göle dönüşen suyun kenarına hapsolmuş bir Karya kenti. Geçimini Latmos dağlarından çıkartılan beyaz kaliteli mermerleri, özellikle Milet’e, satarak zengin olmuş. Bunun yanında zeytinyağı, balıkçılık ve ticaret yaparak yaşamlarını devam ettirmişler.
Şimdi bu muhteşem antik kentin kalıntıları üzerinde Kapıkırı köyü var. Öyle böyle değil, tam üzerinde. Köyün altından tarih fışkırıyor. Antik kentin Agorası üzerinde köyün eski okulu, tüm kalıntılar evlerle iç içe. Köyün içinden geçen Helenistik surlara ise bakmaya kıyamazsınız. Toplam 4.5 km. uzunluğundaki surlar hala dimdik ayakta.
Athena Tapınağı
Eski okul binasının üzerinde bulunduğu Heraklia kentinin agorası, yani pazar yerinin hemen üzerinde, kartal gibi çevreyi gözetleyen, hala ayakta olan harika bir yapı kalıntısı var. İşte bu Athena Tapınağı. Bilge tanrıça Athena ailelerin ve kentlerin koruyucusu olarak biliniyor. Bu nedenle de kentin yüksek yerine onun adına tapınaklar inşa ediliyordu.
Ama benim favorim kıyıdaki kaya mezarları. Kıyıda kayalara oyulmuş sanduka mezarların birer de kibrit kutusuna benzeyen kapakları var. Çok ilginç. Kıyıdaki nekropolün dışında surların yakınında da kayalara oyulmuş benzer mezarlar görmek mümkün. Tam 2 bin 400 sandık mezar sayılmış burada.
Endymıon ve Selene
Endymion Latmos’ta yaşayan bir çobandı. Keçilerinin peşinde, elinde kavalı Latmos’un eteklerinde melodiler çığıran bir çoban. Kimseler duymazken o melodileri sadece Ay Tanrıçası olan Selene duyarmış. Her gece ışıklarıyla ona sarılırmış. Selene gökte ne zaman doğsa, hemen çobanına koşar, ışıklarıyla onu sarmalar ve öpermiş. Gel zaman git zaman Zeus bu aşkı görür ve onlara bir hediye vermeyi düşünür. Endymion’a bir dilek dilemesini söyler. Çoban, Zeus’tan ölümsüz bir uykuda kalmayı diler ve tek aşkı Selene ile sonsuza kadar her gece birlikte olurlar. İşte Heraklia kentinde göle doğru inan yolun sağında ilginç bir yapı var. Bu kutsal yapıyı çoban Endymion ve Ay Tanrıçası Selene’nin aşklarını ölümsüzleştirmek için yapmış Karyalılar.
Göl kıyısındaki Bizans kilisesi ise Orta Çağ'da Türklere karşı savunma amaçlı yapılmış. M.S. 8. yüzyılda Sina Yarımadası ve Yemen’den geldiğini bildiğimiz Hristiyanlar bölgeyi haç merkezi yapmışlar. Kıyıdaki Bizans yapılarının dışında, esas ilginç olan, tüm Latmos dağlarına serpiştirilmiş kilise ve manastırlar. En önemlilerinden biri de Yediler Manastırı. Hristiyanlık dini adına inzivaya çekilen papazlar ve keşişler kendilerini bu manastırlarda adeta görünmez kılmış. Rahatsız edilmeden ibadetlerini yapma olanağı bulmuşlar.
8 Bin yıllık tarih
Beşparmak Dağları olarak adlandırılan Latmos dağlarında 1994’te Alman arkeolog Anneliese Peshlow tarafından bulunan kaya resimleri, Anadolu’da son yılların en büyük tarih öncesi buluntuları arasında kabul ediliyor. Tam 8 bin yıl öncesine tarihlenen kaya resimlerinin dünyada eşi benzeri yok. Burada savaş sahneleri içermeyen, insanların günlük yaşam aktivitelerini resmeden, erkek, kadın ve çocuk figürlerinin bolca kullanıldığı resimlerin bu anlamda da bir başka benzeri, örneği şimdiye kadar yeryüzünde keşfedilmemiş."
Bölge hem yurt içinden hem de yurt dışından yoğun turist çekiyor. Özellikle günübirlik turlarla gelenler, burada kamp kurup konaklayanlar, doğaseverler buraya ilgi gösteriyor. Latmos dağları doğayla iç içe tatil yapmak isteyenlere, sessiz, sakin bir doğa yürüyüşü arzu edenlere, tarihle iç içe bu yürüyüşü yapabileceği çok güzel alanlar sunuyor.
Anlatmakla, dinlemekle anlaşılmaz Latmos dağlarının güzelliği ve özelliği. İlla ki kendiniz göreceksiniz, yaşayacaksınız.
Ama bir de bölgeyi talan eden madenciler var ki, onların ettiğini tarihte hiç bir düşman etmemiş Latmos ve çevresine. Bu güzellikleri, değerleri kaybetmemek istiyorsak, ülkemize, bölgemize sahip çıkmamız gerekiyor.