“Her doğan yeni çocuk, Tanrı’nın hala
insanlardan umudunu kesmediğinin işaretidir”
Ulu Yaratan’ın insanoğluna değin umudunu yitirmediği Homeros’tan Herakleitos’a, Rabindranath Tagore’dan Aziz Augustinus’a değin birçok düşünür ve din adamı tarafından dile getirilmiştir. Yeni çocukların dünyaya gelmesi, her yıl baharın dünyaya geri dönmesiyle özdeşleştirilebilir (mi?)
“Hakkari Dedikleri” adlı mektuplar toplamında, Atatürkçü öğretmen Selahattin Şimşek’in söylemiyle, “… bugün de çocuklardan tuttum yükü.”
Çoğu zaman yaptığım gibi ele aldığım sözcüğün tanımından yola çıkmak istiyorum. Türkçe Sözlük’teki 1. tanımı gayet kısa ve net: “Küçük yaştaki erkek veya kız.”
“Küçük” derken hangi yaşlar denilmek isteniyor? 0 - 3 yaş bebek, 3 – 7 yaş bebek üstü, 7 – 12 yaş çocuk, 12 – 15 genç altı, 15 – 18 yaş genç…
TDK’nın Türkçe Sözlük’ünde belirtilmiyor ama, sanıldığının tersi ne “çocuk” sözcüğü Türkçe değil; daha doğrusu sözcük var ama, başlangıçta değişik anlamlarda kullanılmış. Ortaya serebileceğimiz en eski güvenilir kaynak olan, Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat it Türk”te bu sözcük “domuz yavrusu”, “her şeyin en küçüğü”, “serçe parmağı” gibi tanımlamalarla açıklanıyor. Mecelle’den kaynaklanarak yaygınlaşan bir yaklaşım var: “Ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar edilemez.”
Gençler için Türkçesi: “Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesi yadsınamaz.”
Bu anlayışla ”çocuk” kelimesi, değişik durumlarda meramın ifadesi için kullanılır. Sevimlilik, kötü niyet taşımamak, hoş görülmesi gerek söz ve eylem anımsatan, çoğu zaman yüzlere gülümseyiş yayan bir tatlı söz. Saflık, kötü niyet taşımamak, masumiyet... Şaşıracaklar olabilir ama, öz Türkçede “çocuk” yerine kullanılan kelime “oğlan”dır. Halikarnas Balıkçısı’ndan duyduğuma göre, bunun en bilinen söylenişi “kız oğlan kız”dır. Daha derinlere dalıp soluksuz kalmayalım:
-
İnsanın dört mevsiminin ilkyazı, bahardır çocukluk.
Bilirsiniz: Yolları kesen Sfenks, gelip geçenlere hangi soruyu soruyordu:
-
O nedir ki, baharda dört, yazın iki, kışın üç ayaklıdır?
Yılın üç mevsime ayrıldığı zamanlara göre “insan” idi bunun yanıtı. Öyle insan çocukluğunda dört ayaklı gibi emekliyor, gençliğinde iki ayak üstünde yürüyor, yaşlandığında ise, üçüncü bir bacak gibi bastona yaslanarak yürüyordu...
Cervantes, “İnsan eğitimle doğmaz ama, eğitimle büyür” gibi bir söz söylemiş. “Eğitmek” deyince de, “bir hayvanı – genellikle bir insanı –üzerinde çalışarak, belli bir amaca göre yetiştirmek” demek oluyor. İşte burada anne - babadan, aileden, okuldan başlayarak bütün topluma önemli bir görev düşüyor. Her insanın iyi olarak dünyaya geldiği kabul edilerek, onu iyi ya da kötü yola yönlendirmek eğitimle oluyor. Marmarisli Şair Erdoğan Çokduru’nun şiiriyle:
“Çocuk vallaha / Anasıynan bir çalışır / Anasının karnındayken daha.”
Yahya Kemal ve Nazım Hikmet ile birlikte XX. YY’ın en büyük üç Türk şairinden biri sayılan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın (26 Ağustos 1914 – 15 Ekim 2008) “Çocuklar korkunç Allahım” şiiri de müthiştir ama ben, aynı şairin biraz daha masumane şiirini sunmak istiyorum her yaştaki çocuklara:
Rahatlık
Sen büyüdüğün vakit çocuğum
Yine çiçekler açacak dallarda
Dallarda açan çiçekler gibi
Yine çocuklar uyuyacak masallarda
Sen büyüdüğün vakit çocuğum
Yine uykular havuzda dibe gidecek
Havuzda kaybolan uykular gibi
Yine çocuklar mektebe gidecek
Sen büyüdüğün vakit çocuğum
Yine göklerden mavi gölgeler inecek yere
Toprağı nurlandıran mavi gölgeler gibi
Yine çocuklar gülümseyecek askerlere.
Sen büyüdüğün vakit çocuğum
Yine meltemler geçecek denizlerden
Denizlerden geçen meltemler gibi
Yine çocuklar olacak rahatlık veren
Fazıl Hüsnü Dağlarca