Toplumuzun içine düştüğü şiddet sarmalından söz etmek istiyordum bu hafta. Ne var ki, başka bir dehşetin kucağında buluverdik kendimizi. İzmir dört gündür alevler içinde.
Yamanlar’dan Bademler’e İzmir’in dört bir yanında çıkan yangınlar tüm kenti kara bulutlar altında bıraktı. Yüzlerce İzmirli evsiz kalırken, ormanlarımız yok oluyor. Şu satırları yazarken pek çok noktadaki yangınlar söndürebilmiş değil. İzmir Büyükşehir çalışanları ellerinden geleni yapıyor ama merkezi hükümetin yeterli destek verdiğini söylemek zor. Yangın söndürme uçakları zamanında gelebilse bugünkü tabloyla karşılaşmazdık herhalde.
Yaşadığımız bu dehşette sorumluluğu, yöneticilerin sırtına yüklemek kolay da kendi sorumluluğumuzun bilincinde miyiz acaba? Ormanda mangal yapan, şişeleri çalılıkların arasına atanlardan değilim diyebilirsiniz; peki sigaranızı yere attığınız olmadı mı hiç? ‘Gemisini kurtaran kaptan’ sözcükleri ile özetlenebilecek bireyci felsefe hiç kuşkusuz kapitalist öğretiden bağımsız değil. Kendi çıkarı adına başkalarının, ‘öteki’lerin sorunlarına sırt çeviren insanlardan olup olmadığınızı hiç sorguladınız mı? Toplumdaki örnek davranışları öne çıkarmayı, onlara destek vermeyi düşündünüz mü? Yangından zarar gören hayvanları, can dostlarımızı kurtarmak için örgütlenen insanlar size bir şeyler anımsattı mı? Örneğin, dayanışma ve vicdan kavramlarını…
***
Yangınların son durumunu öğrenmek için haberleri açıyorum: Yozgat’ta önüne gelene bıçakla saldıran 17 yaşında bir genç, Eskişehir’de ateşe verilen bir otomobil, trafikte yol verme kavgası, stadyumda bir kulüp başkanına saldırı ve hiç eksilmeyen kadın cinayetleri... Daha iki gün önce TBMM’de bir milletvekilinin başka bir milletvekilinin saldırısına uğradığını görmedik mi? Şiddetin normalleştirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Dünyada olup bitenler de burada yaşananlardan farksız! Gazze’deki katliamını, Ukrayna-Rusya savaşını bir dizi film gibi izliyoruz. Bu şiddet sarmalına seyirci kalmak incitmiyor mu sizi? Çaresizlik içinde kıvranmak neye yarar? Sizin gibi düşünenlerle bir araya gelmeyi, barışı ve vicdanı savunan insanlarla birlikte olmayı düşünmez misiniz?
Haberlere ara verip, Halk TV’ye geçiyorum. Serhan Asker bu haftaki ‘Görkemli Hatıralar’ı Hasankeyf’e taşımış. 12 bin yıllık tarihin 60 yıllık bir tarihe feda edilmesini anlatırken, sözünü ettiğim duyarsızlığı, nemelazımcılığı örnekliyor. Bir avuç çevre gönüllüsünün eylemleri Hasankeyf’i kurtarmaya yetmedi. Bu katliamda sizin de payınız var, farkında mısınız?
‘Toplumumuzdaki duyarsızlığın ve şiddetin temelinde eğitim eksikliği yatıyor’ diyeceksiniz. Doğrudur. Peki, dini hurafelerle beslenen eğitim sistemimizin değişmesi için yeterince çaba gösteriyor musunuz? Televizyon dizilerimizde, cinli korku filmlerimizde kan gövdeyi götürüyor. Kadına şiddet neredeyse tüm dizilerin vazgeçilmezi… Bunlara tepki vermeyi neden düşünmüyorsunuz? Nasılsa bir şey değişmez diye düşündüğünüz için mi? Elbette sansürden yana değilim. Ama prime-time’da yayımlanan dizilerde bu şiddete dur demek gerekmez mi?
***
Sanatçıysanız, şikayet ettiğiniz dünyanın değişmesi için bir şeyler yapmayı düşünmez misiniz? Yapıtlarınız şiddeti özendirmek yerine, toplumsal duyarlığı ve dayanışmayı kışkırtan bir öz taşısa fena mı olur? Elbette, ısmarlama yapıtlardan söz etmiyorum. Vicdan sahibi değilseniz zaten başaramazsınız bunu… Dünya edebiyatının ve sinemasının başyapıtları arasında şiddet gösterimleri içeren çok sayıda yapıt vardır, ama hiçbirinde şiddetin olağanlaştırıldığını göremezsiniz. Eğitimden medet umamayacağımız şu günlerde sanat, ırkçılığın, ayrımcılığın ve şiddetin yol açtığı acılara dikkat çekerek insanımızın duygusal eğitimine katkı verebilir. Yerel yönetimlerimize önemli bir görev düşüyor: sinema kültürünün yaygınlaştırılması yoluyla barış kültürünün gelişmesine, vicdan ve sorumluluk gibi insani değerlerin toplumsal bilinçaltında kökleşmesine hizmet edebilirler.