Geçtiğimiz haftaki yazımda Ege'nin İncisi güzel İzmir'imiz ve de ilçelerindeki "LEZZET DURAKLARINI" sizlere farklı yönleriyle anlatmıştım.

Havaların aşırı sıcaklığı rekor derecelere ulaşınca TV ekranlarında dondurma reklamları da arttı.

Tabii ki, parası olan şapır şupur yalayıp yutuyor; olmayanlar da reklamların seyrine dalıp adeta yalanıyor! Evet kavanoz dipli dünyanın bir başka yüzü de bu işte...

Değerli okurlarım, benim değerli dostum ve kardeşim ödüllü çocuk fıkraları, kitapları yazarı sevgili Savaş Ünlü ile bir araya geldik. Konumuz havaların sıcaklığı ve buna karşı halkımızın neler yaptığı, nasıl giyinip, yediği içtiği idi...

Sevgili Ünlü günün özelliğine dayanıp bugünkü yazımın başlığını da şöyle attı: ‘’DONDURMACI GELDİ’’

Usta yazar, fıkraların üstadı Savaş Ünlü bu konuda söze şöyle girdi: "Bunatıcı yaz günlerinde bizi serinleten sihirli bir sözdü. Dondurmacı geldiğini avazı çıktığı kadar bağırarak dile getirirdi. Dondurmacı geldi, dondurmam kaymak, haydi gelin de alın."

Eh bundan sonra da beni çocukluk günlerimi hatırlamaya davet etti.

Hemen geçmişe dönüp konuyu ısıtmadan bende o günlerime sizleri götüreyim. Biz çocukların kulağı kirişteydi. O seslenişi beklerdik. O ses duyulunca tüm bedenimiz birden serinlerdi. Ağzımız sulanır, büyük bir iştahla yalayacağımız külahtaki dondurmanın hayali bile yetip de artardı. Üç tekerlekli arabasında bir kral arabası gibi yavaş yavaş ilerlerdi. Belki de adımını sayardı, belli bir adımdan sonra avazı çıktığı kadar bağırırdı: Dondurmacı geldi haydi, dondurmam kaymak…

Mahallemize serinlik getiren beyaz giysili dondurmacı, başında kesinlikle kir beyaz şapkası olurdu. Düşünüyorum da 80 yıl önce nasıl da yaptıkları işe önem verirmiş insanlardı. O zamanlar yeni kurulmuş genç Cumhuriyet’i de desteklemekti her hareketleri, her davranışları, giyim kuşamları…

Arabanın dışında eşeğe dondurmasını yükleyip gelenleri de hatırlıyorum. Eşeğin semerinin bir yanında kakaolu, bir yanında sade, sütlü dondurma olurdu. 5 kuruşa, 10 kuruşa kocaman dondurmaları alırdık. Paramızın değeri vardı. Kuruşun adam yerine konulduğu yıllardı. Gücümüz neye yetiyorsa alırdık dondurmaları. 5 kuruşluk, 10 kuruşluk olmuş fark etmezdi. Yala yala bitmezdi elimizdeki külahın içindeki sihirli tat… Dondurma biter, sonra da keyifle külahı yer, bitirirdik… Çocukluk işte, yok bana daha fazla koydu, sana az koydu tartışmaları gün sonuna dek uzar giderdi.

Geçenlerde torunlarımla dondurma almak için yola koyulduk. Çocukluğumuzun iki çeşit dondurması olmuş 20 çeşit. Daha ilk gördüğünüzde ışıltıma aldanmayın ben boyayım, diyordu. Çocukların gözdesi mavi dondurmanın rengini hangi meyve verebilir? Sağlık konusuna değinmiyorum. Onu da yiyenler araştırsın.

Gelelim kullanılan katkı maddelerine. Şekeri gerçek mi? Süt var mı içinde? Ülkemizde öyle gıda üretenler var ki? Yoğurtsuz ayran yaptıklarını basından kim bilir kaç kez okuduk? Arı yüzü görmeyen ballara ne demeli. Dondurmacıya ulaştığımızda mavi renk hemen göz kırpmış ki küçük torunum, parmağıyla onu gösterdi. Yanına neon renkli iki top daha kondurduk. Külah değil, ressam paletiydi yalanan. Fiyatı da az buz değildi. Bir top dondurma neredeyse 100 liraydı. Dondurmacılar da serbest fiyat uygulamasına geçmişler. Ne tutturabilirsen. Turizm yörelerinde 300- 500 liraya gidiyormuş bir top dondurma. İnsan eline alınca donup kalır. İzmir’de bazı pastaneler var ki, tüm ürünleri lezzetli olduğu gibi dondurmaları da damaklarda lezzet patlaması yaratan cinsten. Orada dondurma yemek bir şölene, bir sanat işine dönüşüyor. Fiyatları da turizm yörelerinde olduğu gibi uçuk kaçık değil. Pastanede oturup da dondurma yemeye başlayınca gözümün önüne çocukluğum gelir. Üç tekerlekli arabada, eşek küfesinde satılan dondurmaları düşünmeden edemem. O dondurmaların buz gibi tadında bir sıcaklık vardı. O yıllar genç Cumhuriyetimizin insandaki isteğini görür, insandaki sahiplenmesini görmek mümkündü. Eşekle dondurma satan amcanın önlüğüyle işini yapması, güzelliğin çok ötesinde bir davranıştı. Havalar öyle sıcak ki satırlarımın arasından bir esinti getirmek istedim. Dondurma konusunu da bu yüzden mi yazdım acaba?

Klimalar, pervaneler yetersiz kalıyor sıcak hava karşısında. Şimdi elimizde bir külah olsa yavaş yavaş yalasak ne dersiniz? Sade ve çikolatalı olsun yeter, öyle değil mi?

Haydi size afiyet olsun, sıcak yaz günlerinde serinliğiniz bol olsun.

Selam ve sevgilerimle ...