“Suriyelilerin gelişi ve doğurduğu sonuçlar, ülkemizin her türlü bekasına yönelik, planlı bir projenin parçası olduğu kaygılarımızı doğurmaktadır. En önemli, sorun demografik değişimin gelecekte yaratacağı kargaşa olacaktır.”

Bu çığlık, geçtiğimiz günlerde Gaziantep'in 41 sivil toplum örgütünün ortaklaşa yayınladığı bildiriden. Son derece önemli ve hassas bir konunun irdelendiği bu bildiri doğal olarak sahibinin sesi medyamızda pek yer almadı. Bildiride 13 yıllık süreç hatırlatıldıktan sonra ortaya çıkan sorunlar ayrıntılarıyla anlatılmakta. Aslında sorunlar yalnızca Gaziantep'in değil, tüm ülkemizin sorunları...

***

Özetleyelim: “Sığınmacıları istihdam eden işletmelere hibe ve kredi aktarılmakta. Dünya Bankası kredilerinin bir kısmı Suriyelilerin istihdamında kullanma koşuluyla verilmekte. Suriyeli sivil toplum örgütleri uluslararası kuruluşlarca fonlanmakta. Kayıt dışı çok sayıda esnaf, işletme ve atölye faaliyet göstermekte. Vergi vermiyorlar, SGK primi ödemiyorlar, ruhsatları bulunmuyor. Suriyelilerin yaygınlaştığı işlerde bu kez toplu hareket etme, kendi isteklerini dayatma eğilimleri artmakta. Suriyeli öğrencilere üniversitelerimizde özel kontenjanlar açılmakta. Buralarda Türkçe bilmeyen mezunlar veriliyor.


Ülkemizde 1 milyon 726 bin kayıtlı Suriyeli çocuk var. Bunların yüzde 67'si eğitim hizmeti almakta. Suriyeliler, Türk hastalara oranla kamu hastanelerini sekiz kat daha fazla kullanmakta. Muayene ücreti ve ilaç katılım payını ödemiyorlar.


Geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısının yüksek olması kamu harcamalarının da yüksek olmasına yol açmakta. Yolda, toplu ulaşım araçlarında, parkta, evde, işte, çevreye uyumlu olmadıkları gibi kendi kültürlerini alışkanlıklarını olduğu gibi sürdürmekte, yaşam alanlarımızı daraltmaktalar. Kültürel ve sosyal alışkanlıklarımız, kadim kültürümüz olumsuz olarak etkilenmekte. Bu gelişmeleri yaşayan, ağırlaşan ekonomik koşullarda geçim sıkıntısı çeken halkımız feveran etmekte...''
Gaziantep'teki 41 sivil toplum kuruluşunun bildirisi ayrıntılarıyla devam ediyor. Bu kentimiz yoğun bir Suriyeli istilası altında olduğu için,bildiride özellikle Suriyeli göçmenlerin adı geçmekte. Konuyu Türkiye geneli olarak gördüğümüzde buna Afgan, Afrikalı ve diğer sığınmacıları da eklemek gerekiyor. Bu bildiriye yürekten katılmayan (çıkarları olanlar ve iktidar tetikçileri dışında) tek bir vatandaş bulabilir misiniz?

***


Yaşamının her döneminde ırkçılığa karşı çıkmış, kafatasçılarla mücadele etmiş bizler bile bu gelişmeler karşısında feveran etmiyor muyuz? Çözüm bellidir; Mevcut politikalardan hızla vazgeçip, geçici koruma altındaki sığınmacıların ülkelerine geri dönüşünü sağlayacak politikalar geliştirilmeli. Sığınmacılara destek olan uluslararası kuruluşlar ülkemizi terk ederek konumlarını bu ülkelerde yapılandırmalı, sığınmacılara kendi ülkelerinde yaşamalarını sağlayacak önlemler almalı. Sığınmacılara verilen destekler ölçülü ve denetimli hale getirilmeli, ülkemizde kalmalarını özendirici koşullar kaldırılmalı.

Şimdi önümüze beklenmedik bir fırsat çıktı; Suriye Devlet Başkanı Beşer Esad geçen hafta yaptığı açıklamada, Suriye'nin tüm toprakları üzerindeki egemenliğine saygı duyulduğu ve her türlü terörle mücadele esasına dayandığı sürece Suriye-Türkiye ilişkilerinde her türlü girişime açık olduğunu bildirdi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel de Suriye sorununun çözümü konusunda insiyatif almayı, gerekirse Esad'la birebir görüşebileceğini açıkladı. Yıllardır söylemeye çalıştığımız rota bellidir; Türkiye ile Suriye arasında iletişim kanalları yeniden kurulmalı, en üst düzeyde diplomatik görüşmeler yapılmalı, Suriyelilerin güvenle ülkelerine dönmeleri sağlanmalıdır.
 

***
 

Soru şu: Türkiye'yi kendileri için bir sığınmacı kampı haline getiren AB ve Suriye bataklığının mucidi ABD bunu nasıl karşılar?
Şu var ki; konu ısrarla gündemde tutulduğu sürece hiçbir güç bu gelişmeleri engelleyemez. Ekmeğini zor bulan bir halktan, ekmeğini paylaşmasını isteyecek bir anlayış asla kabul edilemez!