Bu yazıdaki kurt ile çakal, hiç sevmediğim La Fontaine’in yaptığınca, insanların yakıştırdığı sıfatlar olarak kullanılmaktadır.
Başlıktaki sözün, Yakutistan’da bulunan bir mamut kemiği üstüne 1000 yıl önceki Türkler tarafından yazıldığı söylenmektedir ve henüz kanıtlanmamıştır. Özetle, iyi niyetlilerin kötü niyetlilere kurban edilmesi anlamına gelmektedir. Ne yazık ki güzelim ülkemizde, iyi niyet-kötü niyet bağlamını aşacak biçimde çeşitlilik göstermektedir. Bir başka deyişle, ahalisinin yarattığı ve yaşadığı korkunç iklimin gerekçelerinden biridir. Kısaca aydınlığın karanlığa boğdurulmasıdır deyip, yazıyı bitirebiliriz ama derdimizi anlatmak için birkaç örnek vermeliyiz. Olanı gösterip, olması gereken üstüne mümkünse önce kendimizle yüzleşmemiz gerektiğini de unutmamalıyız.
Yetişmesi yıllar alan diplomatları, monşer diye aşağılayıp, kör cahil kitle önüne atmayı anlatır bu söz. Onların mahvedilip, yerlerine Bakara makaracıların, kendini pazarlama erbabı döneklerin elçi olabilmesidir. “Ne yapayım ben öyle aydını?” diye höyküren faşist darbecinin bu beyanından sonra, aydınlarımızın düşmanlaştırılması, demet demet katledilmesidir. Yazılıda tam puan alan bir adayın, mülakatta yandaş olmaması yüzünden başarısız sayılması, zekânın, liyakatin, emeğin mahvedilmesidir. “Benim memurum işini bilir” diyen ve bu beyanı yüzünden akıl hastanesiyle mahkeme arasında gidip gelmesi gereken bir zihniyetin, ahali tarafından alkışlanmasıdır. Kurdu çakala boğdurmak, tepkisini “Tiyatro yapma, felsefe yapma, artistlik yapma, lügat parçalama, edebiyatı bırak” diyerek gösteren kör kütük odunlar sayesinde, bu dalları birer küçümseme sıfatına indirgemektir. Hem de bunlara dair hiçbir fikri ve yaşanmışlığı olmamasına rağmen!
Yetişmesi zekâ, çalışkanlık ve yıllar isteyen doktorların küçümsenmesinin sonunda, ağzı salyalı bir yaratığın “Artık doktor dövebiliyoruz, daha ne olsun?” diye şişinebilmesidir. Çağdaş toplum, kişilikli yurttaş, nitelikli ülke değerlerinin ve bu uğurda kurtuluştan kuruluşa uzanan inanılmaz mucizenin aşağılanması, cehaletin alkışlanmasıdır. Sırf kravat taktı diye kadın döven ya da öldüren organizmanın bağışlanmasıdır. “Kurdu çakala boğdurmak”, layık olana değil, yandaşa, tanıdığa, popülere, her türlü boyunduruğu kabul edene makam, maaş, ödül, unvan vermekten çekinmemektir. İhaleden sanatsal yarışmalara, etiği ve onuru çöpe atabilmek, hak etmeyene cebren ve hileyle alan açmaktır. Ses çıkaracağın, çıkarmakla yükümlü olduğun yerde, öylece susup da boğdurabilirsin kurdu. Bu da işin suç ortaklığı yanıdır. İnsan onurundan habersizliğin itirafıdır.
İşin en acısı, artık işlerin böyle yürüyeceğine inanmak, mesela kürsüde mikrofonda akıldan, etikten, demokratlıktan yana görünürken, bu suça eklenmekten utanmayan ikiyüzlülüktür. O yüzden ilk paragraf, “yüzleşme” sözcüğüyle bitmektedir.
Bu rezilliğin önüne geçmenin yolu, parçası mıyım değil miyim demekten, yani yüzleşmekten, çakallıktan vaz geçmekten başlıyor.