Kültürel miras, geçmişin bize bıraktığı bir hediyedir. Anıtlar, eski şehirler, el sanatları, müzikler, halk hikayeleri… Hepsi bir toplumun kimliğini oluşturur. Ama maalesef, her geçen gün bu miraslarımızdan biraz daha uzaklaşıyoruz. Modernleşme adı altında yıkılan tarihi binalar, unutulan gelenekler ve hor görülen değerlerimizle kültürel bir kimlik kaybı yaşıyoruz.

Kültürel miras, bir toplumun geçmişiyle bağ kurmasını sağlar. Tarihi bir caminin kubbesine bakarken, asırlar önce orada ibadet eden insanları düşünebilirsiniz. Eski bir konağın taş duvarlarında, o dönemin yaşam tarzını hissedebilirsiniz. Bu değerler sadece taş veya ahşap değil; toplumun tarihini, inancını, hayallerini ve yaşam şeklini bugüne taşır.

Son yıllarda, birçok kültürel miras unsuru yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Özellikle büyük şehirlerde tarihi mahalleler, rant uğruna yıkılıp yerlerine devasa binalar dikiliyor.Tarihi yapılar, yeterli bütçe ayrılmadığı için harap oluyor. Unutulan halk oyunları ve diller ise sessizce yok oluyor. Kültürel eserler yasadışı yollarla yurt dışına çıkarılarak ait oldukları topraklardan koparılıyor.

Kültürel miras, sadece tarihçilerin veya sanat tarihçilerinin sorumluluğunda değildir. Mahalledeki eski bir çeşmeyi korumak da, eski bir halk şarkısını unutturmamak da hepimizin görevidir. Geçmişimizi unuttuğumuzda, geleceğimizi de inşa edemeyiz. Kültürel miras, hepimizin kimliğini oluşturan bir aynadır. Unutmayalım ki, kültürel mirasımız sadece taş yapılardan ibaret değildir. Aynı zamanda geleneklerimiz, inançlarımız, dilmiz ve sanatımızdır. Bu değerleri yaşatarak, kültürümüzü geleceğe taşıyabiliriz.