“Napoli'yi gör de öl” demişler. Bu da söz mü a canım? Gökova'yı gör ve yaşa. (Halikarnas Balıkçısı)
Benim erken gençliğimde Akyaka şöyle tanımlanırdı:
“Tilkinin bakır sıçtığı yer.”
Tarıma elverişli toprağı yoktu. Birkaç aile, Kadın Azmağı kıyısında tütün yetiştirir, Gökova halkına satar ya da oradan biriyle ortaklaşa tütün ekerdi.
Denize atınmak (girmek) adeti yoktu. Sarıoğlu Dayı, “Ne zaman denize girmek parayla olacak, o zaman herkes girecek” derdi.
Biz çocuklar, Azmağın başladığı yerden, giyislerimizi başımıza bürlüyerek suya kendimizi bırakır, bugün köprünün olduğu yere ulaşırdık. Ben ilk kez, Muğlalı eczacı Etem Serim'n iki kızı Gülseren ile Zeren'i gördüm denize girerken. Onları yalnız bırakmamak için Ayşe ve Sevim ablalarım da çimmişti Eski İskele denilen yerde.
Sonra birden dünya değişti; halk, deniz kıyısında olduğunun ayırdına vardı. Mavi sularda kulaç atanlar, kayıkla balık tutanlar çoğaldı. Buna koşut olarak, Kadın Azmağı kıyısında lokantalar sökün etmeye başladı. Bunların çoğu da, araç park yeri için, azmağı fütursuzca doldurur oldu. Azmağın bir kişinin malı olduğu için pazarlığın yapıldığını yazan roman bile yazıldı.
Gözümle gördüm. Bir adam, arabasının bagajı viski ve Amerikan sigarası doluydu:
- Bana, bina yapılacak koy gösterene bunlardan, istediği kadar veririm, diyordu.
Hele, Nail Çakırhan adında birisi, kendisinden başlayarak çevresini değiştirmeye başlayınca, aç gözler açıldı. Gökova, özellikle Akyaka iştiha kabartıyordu.
Sonunda korkulan oldu:
Akyaka ve dünya cenneti Gökova körfezi kıyılarının ranta açılması yolunda kıpırdanmalar, yasal düzenleme girişimleri baş gösterdi.
Benim bildiğim, Körfezin güney sahilinde, Gemi Yapılan denilen koyun üstünde, adaşım Şadan Gölcüklü'nün 425 dönüm tapulu arazisi vardı.
Çivi çaktırılmıyordu.
Şimdi işitiyoruz ki; körfez kıyıları imara, yani ranta açılıyor.
Etmeyin efendiler, doğaya saygılı olun.
İnsanoğlu için uzayın kapısını açan teknoloji bir hücre, bir yaprak üretemiyor. Tarihten korkun. Carl Sagan'ın bir kitabına isim koyduğu gibi, “Cennet Ejderleri” olmayın.
Bir yandan yangınlar kemiriyor doğayı. Bizim köyde bir bilmece vardır: “Kızıl öküzün yattığı yerde ot bitmez!” Yangındır burada kastedilen.
Bu kıyılardan, binbir çeşitli flora (bitey) ve fauna (direy) mevcut. Dünya endemiği günnük (Sığla: Liquidambar orientalis) ve Datça hurması (Phoenix theophrasti) vb ağaç ve bitkileri var.
İlkçağdan bu yana, “İnsan Karya'da yaşar” özlü sözü vardır.
Bodrum'u yeniden yaratan adam, Anadolu avukatı Halikarnas Balıkçısı'nın şu sözüne ne demeli?
“Evet, Ekvator'da da, kutuplarda da insan var ama, onun asıl yaşayacağı yer Karya'dır. Çünkü burada iklim, insan hizasındadır. Burada iklimi yazın vantilatörle, kışın kaloriferle düzeltmeye gerek yoktur. Burada, tek kat giyisi ile dört mevsimi yaşayabilirsiniz.”
Büyük şehirleri görüyoruz: ağaçların yerini gökdelenler alıyor. Gökova'da doğa kıyımı Turgut Özal ile başladı. Can Pulak gösterdi ona Gökova'yı. (İşin buraya varacağını bilse, göstermezdi!) Özal, Ören Kemerdere'ye Aydın Biysan'ın tabiriyle “Müstekreh” termik santrali kondurdu. Bunu engellemek için var gücümle çalıştım. Öğrencilerim Türey Köse, Atila Sertel, Yücel Arı, Hakan Karasinir ve daha birkaç kişiyi seferber ettim. Kendim de “Turgut Beyin Yaptıkları” adlı kitap yazdım. Özal'ın Okluk Koyu'na yaptırdığı yazlık villaya şimdi Erdoğan kocaman bir saray konduruyor.
Şimdi daha büyük ve korkunç bir plan uygulamaya sokulmak isteniyor. Sözde bilimsel bir rapor hazırlanmış. Adı “Gökova Dört Mevsim Ekolojik Temelli Araştırma Raporu.” Bununla, Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesinde, daha önce 1. derece SİT alanı statüsünde olan alan, yasal düzenlemede yapılan değişiklikle inşaat ve yatırım faaliyetlerine açılmak istenmekte. Bunun adı iki kelime ile “Doğa Katliamı”.
Efendiler; başka Gökova var mı? Katledeceğiniz cennetin yerine yenisini yaratabilecek misiniz? O Gökova ki; uykuda gülen çocuk güzelliğinde. Bakın Halikarnas Balıkçısı nasıl anlatıyor bu dünya cennetini:
“Hey hey yine de hey hey!..
Burası engin göklerin ülkesidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyuverin; türkü yükseldikçe mavileşir, mavilikte erir, mavileşir.
Burda yıldızlar, yağı bitmiş kandilleri gibi değildir; parıltılarıyla göğü sarsıp inletirler; yıldız kalabalığına koca gece dar gelir.
Dağlar vardır: Bin 100 metreden tepetaklak yere iner; denizdeyseniz, dağın üstünüze devrileceğinden korkarsınız. İrtifa (yükseklik) orada çığlık olmuştur. Bunlar hırlayan dağlardır, pars yapıcı dağlardır. Başka yerde ölünüp nur içinde yatılacağına, Gökova ve dolaylarında nur içinde yaşanır...”
Gökova'ya kıymayın efendiler!..