“Röportajcılardan iyi romancı çıkar.”
(Şadan Gökovalı)
Şöyle bir aklınızdan geçirin lütfen:
Batıda ve bizde, röportaj yazarlığından roman yazarlığına geçen kimleri hatırlıyorsunuz?
Ernest Hemingway, Jorge Luis Borges, Julio Cortazar, Jack London ve daha niceleri. Bizde Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Ruşen Eşref Ünaydın, Halikarnas Balıkçısı ve daha niceleri...
Bu insanlar, benim gibi, TRT'nin altın yıllarında bu kurumda yayıncılık yapmış, ardından akademisyenliğe geçmiş. O, uzun yıllar ABD'de öğretim üyeliğinden sonra “Emerius” (unvanını koruyan emekli profesör) olarak yurda dönmüş. “Yurda” yerine, “Bozcaada”ya diye yazsam daha uygun olurdu.
Double meslektaşım Haluk Şahin, meftunu olduğu Bozcaada (Tenedos) hakkında, adanın kendisi gibi gizem yüklü bir roman yazmış: “ADA”. Kitabın başlarında, orijinali ve Türkçesiyle Vergilius'un “Aenid”inden şu satırlar bulunuyor:
“Troya'nın tam karşısında bir ada görünür. Dillere destan Tenedos Adası'dır bu. Priamos'un krallığının iyi günlerinde rahatça yaşardı zengin insanları, ama şimdi in cin top oynuyor. Doğru dürüst çapa bile tutmuyor.”
Bu ada; yurdumuzu çevreleyen denizlerdeki Gökçeada ve Marmara'dan sonra üçüncü büyük adamız Bozcaada. (Ana karaya uzaklığı 6 kilometre, yaklaşık 40 kilometrekare, köyü yok, topraklarının büyük bölümü bağlarla kaplı, çepeçevre su kanalıyla çevrili, günümüze oldukça sağlam kalmış kalesi var.)
Haluk Şahin'in romanında, Deniz ve Hale'nin bindiği tekne, şiddetli bir fırtına yüzünden bu adaya sığınmak zorunda kalıyor. Kısa süre sonra Hale, İstanbul'a dönerken, Deniz adada kalıyor. Kendi adı ile, adaya adını veren Tenes arasında benzerlik seziyor. Ya kendi sonu, mitolojideki Tenes'in sonu gibi olursa?
“Ada”nın başında yer alan “Öncesi” başlıklı bölüm, kitabın içeriği hakkında ipucu veriyor:
“Bir hayatın, 3 bin yıl önce yaşanmış bir hayatla örtüşmesinin, tıpatıp tekrar etmesinin matematiksel olasılığı neydi?... Yeni Ufuklar Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı dahi matematikçi Deniz Yorgancı... Gittikleri müzede, yüzlerce yıl önce yapılmış bir tabloda kendisine tıpa tıp benzeyen birini görüp şaşkına dönenlerle ilgili bir makale okumuştu... Ama burada fiziksel ya da biyolojik benzerlik yaşamsaldı. 3 bin yıl ara ile iki hayat bir noktada tümüyle örtüşüyordu. Olabilir miydi böyle bir mucize ya da lanet?”
Deniz bir yandan Tenes ile yazgı benzerliği yaşarken, bir yandan, Troya kazılarında çalışan arkeolog Gülderen ile dostluk kuruyor, bir yandan da, ömrünün son yıllarını burada geçirip, burada gömüldüğünde inandığı 7 Bilge'den Thales'in mezarını arıyor. Kendisi, İstanbul'daki ailesi tarafından ısrarla aranıyor. Belki bu amaçla görevlendirilmiş “mavi montlu” bir adam, hep ardında.
Haluk Şahin'in eseri, bildiğimiz “roman” tanımına tıpatıp uyuyor. Bu arada, Şahin dostumuzun roman tekniğine iyice hakim olduğunu görüyoruz.
Yazarımız, benim “Thales” diye yazageldiğim bilgenin adını “Tales” diye yazıyor. 7 Bilge'nin birincisi sayılan Thales'in son yıllarını Bozcaada'da yaşayıp, burada gömüldüğü görüşünden hareketle, mezarını ararken, onun bilimsel yönünü ustaca dile getiriyor; sırası gelmişken, büyük matematikçimiz Cahit Arf'ı anmadan geçmiyor.
Haluk Şahin'in kitabında, Troya kazılarında çalışan arkeolog Güldüren ile ilişkisini anlatırken, ömrünü bu efsanevi şehre adamış Manfred Osman Korfmann'ı özlü biçimde tanıtmış oluyor.
Homeros'u iyice özümsediği belli olan Haluk Şahin'in şu sözü, çerçevelenip duvara asılacak değerdedir:
“Bizim İzmirli hemşerinin kalbi, Çanakkaleli Hektor'dan yanadır.”
Öyleyse, gelsin bir Homerik* ilahi:
Toprak ana
Türküsünü çığıracağım Toprak Ana Gaia'nın
Her şeyin anası, sağlam temellinin
Yeryüzündeki tüm varlıkları besleyen,
tanrıların en eskisinin!
Tanrısal topraklarda devinen,
denizlerde göklerde yaşayan ne kadar canlı varsa
senden beslenir hepsi.
Sayende var olur ey tanrıçam
sağlıklı çocuklar
ve bol ürünleri senin gücün verir tüm insanlara.
Ne mutlu yüreğinin
başköşesinde onurlandırılana;
her şeye fazlasıyla sahip olur böyle bir kişi:
Tarlaları bolca ürün verir
Otlakları semiz sürülerle
evi de zengin nimetlerle dolup taşar.
Bu, insanlar, güzel kadınlarla dolu kentlerde
dirlik düzen içinde yaşar
onların olur büyük mutluluk ve zenginlik.
Sürekli övünür oğulları
kızları da çiçekli kuşaklarıyla sevinç içinde koşturur
ve dans eder çayırlarda açan
narin çiçekler üstünde.
Onlara sen verdin bu şerefi ey yüce Tanrıça!
Selam sana tanrıların anası
yıldızlı Uranüs'ün (Gökyüzü) karısı.
Bu türküm içinde sana gönül şenliği var!
Seni ve bu ezgini her daim hatırlayacağım!..
(Türkçesi: Şadan Gökovalı)
* Homeros'un yaşadığı döneme tarihlenen şairi bilinmeyen ilahilere böyle denir.