-Cengiz Aşıkoğlu'na-
Adamın biri, bir diğerinden on sığır ödünç aldı.
Vadesi geldiğinde on hayvan getirdi ama, aldıkları kadar semiz değil, çoğu ölez.
-Benim verdiklerim böyle değildi!
-Hayır böyleydi,
-Al takke ver külah, araya bir kaç (yalancı) tanık girdi.
Hitit yasalarına göre borcunu inkarın cezası idam, fazladan alacak istemenin cezası idam, yalancı tanıklığın cezası idam.
Hitit ülkesinde yargıçların altından kalkamadığı böyle davalar, Kraliçe ve Baş Yargıç Puduhepa'ya intikal ederdi.
Luviler'den sonra yurdumuzda ikinci etnik birliği kuran Hititler'in başkenti Hattuşa'yı gezelim bugün.
Tevrat'ta “HT” adlı önemsiz bir kavim veya ülkeden söz edilir. Tevrat araştırmacıları bunun ardına düştü. Çoğu kez olduğu gibi işe, Mezopotamya'dan başlandı. Yukarı doğru çıkıla çıkıla, Halys'in (Kızılırmak) eğmeci içinde bir başkent ve kocaman bir imparatorluk keşfedildi.
Bu ülkenin tarihi “Eski Krallık” ve “Büyük Krallık” olarak ikiye ayrılıyordu. (Sonra buna geç Hitit dönemi eklendi.) İlkinde I. Hattuşili'den (M.Ö. 1660-1630) II. Huziya'ya (M.Ö. 1480-1460) kadar 11 kral, ikincisindeyse II. Tuthalia'dan (M.Ö. 1460-1440) II. Şuppiluliuama'ya (M.Ö. 1200-1190) kadar 14 kral hüküm sürdü. Hitit İmparatorluğu, Mısır ile birlikte zamanın dünyasının iki süper gücünden birisi idi.
Siyasal ve ekonomik çıkarlar, bu iki devi karşı karşıya getirmekte gecikmedi. Tarihin ilk Dünya savaşı diyebileceğimiz kapışma sonrası yine tarihin metni bize ulaşmış en eski antlaşma (Kadeş) imzalandı. Antlaşmanın altında, Hitit Kralı ile birlikte Büyük Kraliçe Puduhepa'nın mührü bulunuyordu. (Antlaşmanın bakıra işlenmiş kopyası, New York'taki Birleşmiş Milletler binasının ön cephesini süslüyor. Bunun altında, “Orijinali Türkiye'de, Hattuşa'da bulundu” diye yazdırabilsek...) (Ön uyarı: Hattuşa'yı rehbersiz gezerseniz, cahil Hans gibi “Stein stein, alles stein: Taş taş, hepsi taş” der geçersiniz.)
Boğazkale'den Hattuşa'ya giriş yaptığımızda önce, sağdaki Büyük Tapınak'a ulaşırsınız. Buradaki duvar yapıları, gökten indiği söylenen yeşil taş, aslanlı tekne, her biri yüzlerce kilo tahıl alabilen küpler sizi şaşırtacaktır.
İkinci durağınız, kent surlarının “Aslanlı Kapısı” olacak. Bu kapı, minik bir kaleye benzer. Kapısı her sabah büyük bir törenle açılır, akşamları yine böyle kapatılırdı. İzinsiz girmeye çalışanların üstüne yukarıdan taşlar atılır ya da kaynar sular dökülürdü. Aman dikkat!..
Hattuşa'da, başka hiçbir yerde rastlayamayacağınız mimarlık harikaları görmeye hazır olun. İşte bunlardan biri, Yer Kapı. Burada, surun altından dışarıya ulaşan 82 metrelik tünel (potern) var. Düşman kenti kuşattığı zaman, buradan giren Hitit askerleri, düşmanı arkadan çeviriyordu. Bu arada bir ya da birkaç Hitit askeri, kaçıyormuş gibi, az ilerideki merdivenden yukarı çıkıyordu. Düşman askerleri, gittikçe daralan merdivenleri tırmanıyor, yukarıda tek kişi kalında kafası kesilerek, aşağıdaki düşman askerlerinin üstüne atılıyordu. Müthiş bir strateji...
Kent surlarının doğusundaki Kral Kapısı da sizi şaşırtacak. Kapının sol bölümünde Kral (Bence Savaş Tanrısı) yüksek kabartması var. Sizden saklanmaz: Buradaki kopya, orijinali Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde.
Hattuşa'da bunlardan başka birçok tapınak kalıntısı, küçük ve büyük kaleler, Nişantaşı vb bulunuyor. Son yılların en önemli keşiflerinden birisi, Hiyeroglifli oda. Bu gizemli yapının, cennete giden sembolik yol olduğu kabul ediliyor. Duvarlarındaki kabartmalar, büyük kral II. Şuppiluliuama'nın başarılarını anlatıyor.
Hattuşa turumuzun finali de çok çarpıcı olacaktır. Başkenti kuzeyden çevreleyen Budaközü çayını, köprü ve olasılıkla dünyanın en eski barajını görerek Yazılı Kaya'ya vasıl olacaksınız. İlk kez Fransız gezgin Charles Texier tarafından görülüp çizimi yapılan açıkhava tapınağı büyük ve küçük olmak üzere iki galeriden oluşur. Soldaki büyük galerinin sağ ve sol duvarlarındaki tanrı ve tanrıça kabartmaları, tam karşıdaki hierogamia (kutsal evlilik) sahnesine doğru ilerler durumda gösterilmekte. Söz konusu evlenme, Rüzgar Tanrısı Teşup ile Ana Tanrıça Hepat'ın düğün törenidir. Sağda Tanrı Şarruma ile IV. Tuthalia.
Girişe göre sağ taraftaki “B Odası” veya “Küçük Galeri” diye anılan bu bölüm, şaşılacak derecede bozulmamış olarak günümüze ulaşmış. Bunda, buranın ondokuzuncu Y.Y.'a kadar toprak altında kalmış olmasının rolü büyük. 18 metre uzunluğundaki bu galerinin genişliği kuzeyde 4, güneyde 2.5 metre. Yanlardaki duvarlar yapma değil, doğal. Girişin sağında 12 Yeraltı Tanrısı kabartması var. Bunların, gömlek, kemer, kısa etek ve ucu yukarı dönük çarık (edik?), birbirinin aynısı. Omuzlarında ucu kıvrık kılıç veya asa (lituus?) ve boynuzlu sivri başlıklar, bunların tanrı olduğunu gösteriyor. Bana kalırsa, eteklerinin kısa olması da, onların ata kolay binmelerini sağlıyordu... Karşı duvarda 3 kabartma görülüyor. İlkinde Tanrı Şarruma, Büyük Kral Tuthalia'yı kutsuyor veya ona yol gösteriyor. Kılıç Tanrısı ya da Yeraltı Tanrısı Vergal'ın yanında dikey durumda kılıç var. Odanın arka bölümünde üç derin niş (kör pencere diyelim), belki adak konulması içindi.
Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı bize, Hititler'in dinsel törenlerinin nasıl yapıldığı konusunda fikir verir.
Eh, hayli yoruldunuz. Şimdi, Boğazkale girişindeki restoranlardan birinde yemek yemeyi hak ettiniz.
Hattuşa ve Boğazkale'ye benden selam iletmeyi unutmayın.
Derler ki: “İnsanlar ikiye ayrılır: Hattuşa'yı görenler ve diğerleri.”
ATATÜRK'ÜN BİR SAATİ VARDI
(Melih Cevdet Anday)
Atatürk'ün bir sözü vardı
Yediveren bir gül gibi açardı
Atatürk'ün bir atı vardı
Eti (Hitit)lerden beri koşardı
Atatürk'ün bir resmi vardı
Buğday tarlası gibi ağardı
Atatürk'ün bir saati vardı
Durmadı