Vakti zamanında Bursa’da Müslümanın biri çeşme yaptırmış.
Başına da bir kitabe eklemiş,
“Her kula helâl, bazı Müslümana haram...”
Tabii başkent, Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye.
***
Bir grup gitmişler kadıya şikâyete.
Adam yaka paça yakalanmış, huzura getirilmiş.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslam, ahalisi Müslüman olan koca devlette, sen kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu bazı Müslümana yasakla. Olacak iş midir? Aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama…
***
Adam “Müsaade buyurun. Sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır” der…
Kadı kızar: “Ne delili? Ne ispatı? Sen fitne çıkardın. Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın. Katlin vaciptir” der. Ama bir yandan da merak eder, “Nedir gerekçen” diye sorar.
Adam “Bir tek Sultan'a söylerim” diye cevap verince, olay Sultan'a kadar gider, adam yaka paça saraya götürülür.
***
Padişah sinirlenir ama o da merak etmektedir adamın gerekçelerini.
“De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helal, bir tek bazı Müslümana haram yazarsın…” diye sorar.
Adam başı önünde “Delilim vardır, lakin ispat ister” diye yanıtlar.
Sultan sinirlenir, “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?” diye bağırır.
Adam, “O zaman hükme kıldan incedir boynum sultanım” diye yanıtlar.
***
Adam, “Sultanım her hangi bir sinagogdan bir rastgele hahamı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta bakın neler olacak” der.
Dediği yapılır adamın.
Tüm azınlıklar bir olur, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm, bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim” derler.
Yetmez, çevre ülkelerden elçiler, mektup üstüne mektup getirir.
Bir hafta dolunca adam, “Sultanım artık bırakmak zamanıdır” der ve haham bırakılır.
Azınlıklar mutlu, bu sefer de sultana teşekkürler, hediyeler getirirler.
***
Az zaman geçince adam, “Sultanım aynı işi herhangi bir kiliseden bir papaz için yaptırınız” der. Aynı işlemle, aynı usulle bir papaz derdest edilir. Yaka paça alınır pazar ayininden.
Aynı tepkiler artarak devam eder. Haftası dolunca papaz da serbest bırakılır.
Mutluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar artmıştır.
Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha bir sarılmışlar birbirlerine.
***
Sultan: “Bitti mi?” diye sorar adama.
Adam da “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” der.
Sultan, “Şimdi isteğin nedir?” diye sorar.
Adam, “Efendim başkentimiz Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen alimini alınız bu kez de mimberinden” der.
Adamın dedikleri yapılır.
Ulucami'nin imamını, cuma hutbesinin ortasından yaka paça götürürler…
İki gün geçer, ortada tuhaflık vardır.
Bir Allah'ın kulu, tek bir olumlu kelam etmez.
“Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmasa vaazı bitene kadar bekleyeydiniz” demez.
Peşinden giden olmaz, arayan soran olmaz…
Geçer bir hafta, nerede imam diye gelen giden olmaz…
***
Bu arada Ulucami'ye ne konuştuğunu bilmeyen, kulağı duymayan, yobaz cinsinden biri atanmıştır bile. Onun da cahilliği ile halk arasında derdest edilen koca alim için “Biz de onu adam, hoca bellemiştik. Kim bilir ne haltlar etti de tutuklandı. Vah vah acırım arkasında kıldığım namazlara” diye dedikodu başlar.
***
Padişah, kadı ve adam izlerler olanı biteni.
Adam, “Eee şimdi bırakma zamanıdır alimi. Bir de özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan” der.
Padişah düşünceli şekilde “Haklısın” der ve alimin serbest bırakılması için emir verir.
Adamın başı önünde, “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böylesi Müslümanlara su helal edilir mi?” der
Sultan acı acı tebessüm eder:
“Hava bile haram, hava bile” der...
***
Kıssadan hisse:
Her sakallı hoca, alim değildir.
İnanıp inanmamak sizin elinizde.
Gerçek alimlere sahip çıkmazsanız, yobazın birine kul olursunuz.